17 Mayıs 2012 /Merkez Komite Halklarımıza, demokratik kamuoyuna; Sömürgeci faşist rejimin kirli savaş yöntemleri farklı şekillerde yoğunlaşarak sürüyor. Ergenekon davasında "Gurbet" kod adıyla ifade veren "Gizli tanığın" Hasan Ocak yoldaşımız ve MLKP hakkındaki karalamaları bunun bir örneğidir. Daha önce de davanın savcısının benzer karalamaları olmuştu. MLKP'yi ve diğer bazı devrimci ve Kürt yurtsever güçleri Ergenekoncularla ilişkilendiren ÖYM Savcısından sonra, şimdi de sözüm ona bir "Gizli tanık" tarafından partimiz ve Gazi Komutanımız Hasan Ocak benzer bir şekilde kanlı yalanlarla karalanmaya çalışılıyor. Bu karalama kampanyasının tek bir merkezden; siyasi polis, MİT ve Kontrgerilla karargâhlarında planlanıp yürütüldüğünden kuşku yoktur. Gazi Komutanı ve MLKP'nin kurucu üyesi sevgili yoldaşımız Hasan Ocak'ın, 21 Mart 1995'te İstanbul Aksaray'da polislerce kaçırılarak, yoğun işkencelerden sonra boğularak alçakça katledildiğini, ailesinin ve yoldaşlarının ısrarlı mücadelesiyle tam 55 gün sonra Altınşehir Kimsesizler Mezarlığında bulunduğunu ve bir büyük direnişle H. Ocak'ın Kayıplar Mücadelesinin sembolü haline geldiğini, iç ve uluslararası demokratik kamuoyu çok iyi biliyor. Ama buna rağmen, sorunun bu şekilde ve hem de Gazi katliamının ve H. OCAK yoldaşımızın katledilişinin 17. yılında ve 17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası'nda gündeme getirilmesi sürdürülmekte olan psikolojik savaşın boyutlarını göstermesi bakımından da oldukça anlamlıdır. "Gizli tanık"ın tümüyle yalan olan, kan ve irin kokan açıklamalarının hemen tüm burjuva basınında ve internet sayfalarında aynı anda ve tam bir karalama kampanyası biçiminde yer alması bir tesadüf olabilir mi? Elbette yalnızca bir MİT ve kontrgerilla elemanı, ya da bir kiralık yalancı konuşturulmuyor. Daha da önemlisi, Kürt yurtsever, devrimci ve komünist güçlere karşı sistemli olarak uygulanmakta olan kirli yöntemlerin bir psikolojik savaş düzeyinde sürdürülüyor olmasıdır. "Gizli tanık"ın kendi başına beş para etmeyen bu kanlı yalanlarıyla ne yapılmak isteniyor? Bu manipülasyonlarla amaçlanan nedir? Bir katilin ya da kiralık bir yalancının bu şekilde kimliği gizlenerek ortalığa salınması bir rastlantı mıdır? Ve kimdir bu "gizli tanık"? "Gizli tanık", "30 yıldır örgütsel faaliyetlerde bulunduğunu,1994 yılında MLKP'yi kurduklarını, 1998 yılında da örgütten ayrılarak yurtdışına yerleştiğini" söylüyor. MLKP'nin ne böyle kurucu üyesi vardır ve ne de böylesi bir kişiyle ilişkisi olmuştur. Bu kişi, bir MİT-Kontrgerilla mensubudur ya da onlar adına iş yapan kiralık bir yalancıdır. Ama her halükarda, kendisine verilen görev doğrultusunda konuşturulmaktadır. Bütün açıklamaları ve zamanlaması bunu açıkça göstermektedir. "Gizli tanık", "Gazi olaylarından sonra MLKP olarak yaptığımız değerlendirmelerde bazı karanlık noktaların olduğu ortaya çıkmıştı. Kahvenin taranacağının önceden Gazi örgütlenmesi tarafından bilinmesine rağmen, Gazi dışındaki hiç bir üst düzey yöneticinin bu durumdan haberdar edilmemiş olması, bu karanlık noktalardan en belirginiydi" diyor. Bu da tümüyle yalandır. Gazi de dahil partimizin hiç bir kadro ve örgütünün "kahvenin taranacağına" dair bir bilgisi olabilir mi? Böylesi bir yalanı ancak ve yalnızca katiller ve onların suç ortakları uydurabilir. Gazi'deki yoldaşlarımız da kahveye saldırıyla birlikte harekete geçmişlerdir. Partimiz, süreci doğru yönetmiş ve Gazi halk ayaklanmasıyla özdeşleşmiştir. Bu nedenledir ki, siyasi polis, MİT ve Özel Yetkili Mahkemeler, H. Ocak'ı, yoldaşlarını ve partisini yalanlarla karalayarak, Gazi Ayaklanması'ndan ve MLKP'den intikam almaya devam ediyorlar. "Hasan Ocak'ın Gazi mahallesine saldırı olacağı duyumunu aldıktan sonra acil müdahale için bildiri kaleme aldığını" ifade eden "Gizli tanık", "Hasan Ocak'ın Merkez Komitesi adına bu bildiriyi dağıttığını, bunu örgütün üst yönetimiyle paylaşmadığını" söylemektedir. Hasan yoldaşın kendi başına bildiri hazırlayıp yayınlaması ve bunu da partiden gizlemesi gibi bir durum olabilir mi?Bundan daha alçakça bir yalan olabilir mi? Bu süreçteki yerel ve merkezi bütün bildiri ve çağrılar söz konusu olduğunda da partimiz bütün sürecin bilgisine sahiptir. Hasan Ocak yoldaş neden partisinden habersiz bildiri hazırlayıp yayınlasın? Ya da neden "Gazi örgütü"müz "Gazi'nin taranacağını" gizlesin? Hasan yoldaşımız ve Gazi örgütümüz hakkında böylesine alçakça şaibeler yaratmak, katilleri gizlemekten ve gerçekleri ters yüz etmekten başka bir anlama gelmez. Gazi'de katillerin suçüstü yakalandığını sadece katiller ve onların suç ortakları inkâr edebilir ve de yapılan budur. Gerçekleri ters yüz etmeye gücünüz yetmedi, bundan sonra da yetmeyecektir! "Gizli tanık", "Hasan Ocak'ın katillerini Ergenekon'un içinde aramak gerekir. Osman Gürbüz ile MLKP arasında kesişme oldu. Ya Hasan bunu fark etti, konuşmaması için öldürüldü ya da MLKP'de Hasan'ın üstünde insanlar vardı. Açığa çıkmaması için Hasan öldürüldü" derken de bir büyük kanlı yalan daha yumurtluyor. Hasan'ın polis tarafından kaçırılarak sorgulandığını ve yoğun işkencelerle katledildiğini ve tam 55 gün boyunca kaybedildiğini, ancak yoğun bir mücadeleyle Hasan'ın cesedine ulaşıldığını sağır sultan biliyorken, gerçeklerle böylesine nasıl oynanabilir ve bu bir kirli savaş yöntemi değil midir? Kanlı yalanlarla, sevgili yoldaşımız Hasan Ocak'ın, yoldaşlarının ve MLKP'nin böylesine alçakça karalanması bir densizin basit beyanları olarak görülebilir mi? Gerçek şudur ki, Ergenekon yargılamalarıyla, bir yandan, rejim içi çatışmada bir tarafın konumunun güçlendirilmesi, bir taraftan da, siyasi polisin, MİT'in ve Kontrgerillanın aklanması hedeflenmektedir. Ve bu, "Gizli tanık"ın bireysel bir tercihi değil, rejimin son yıllarda giderek yargılamalarda başvurduğu bir temel cezalandırma ve manipüle etme yöntemidir de. Kuşku yoktur ki, bunun esas hedefinde ise, devrimciler, komünistler ve Kürt yurtseverleri durmaktadır. Hasan Ocak'ın ve MLKP'nin "Ergenekon Davası"yla bu şekilde alçakça ilişkilendirilmesi, deşifre olmuş bu kontrgerillacı katillerin yargılanmalarının meşruluk alanını genişlettiği gibi, sanki Kontrgerilladan hesap soruluyormuş gibi bir görüntü de yaratılıyor. Ve bunun kahramanı da takiyeci, ABD'ci ve tarikatçı AKP olabiliyor. Böylece milyonların adalet talebi bir kez daha istismar ediliyor. AKP hükümeti, Ergenekoncuları yargılarken, Kontrgerillayı yeniden örgütleyip güçlendirmekten de geri durmamaktadır. Sömürgeci faşist rejim bu yolla da tahkim edilmektedir. Faşist devlet terörü ve katliamlarının yetmediği yerde, kanlı yalanlar devreye konulmaktadır. Ancak boşuna! Sömürgeci faşist rejim, ne yoğunlaşarak sürdürdüğü faşist devlet terörüyle, ne yeni tasfiye planlarıyla ve ne de kanlı yalanlarıyla gerçekleri tersyüz edemez ve halklarımızın hesap sorma, adalet arama arayışına ket vuramaz. Ellerimiz faşist katillerin ve onların suç ortağı kanlı yalancılarının yakalarındadır. Katilleri ve yalanlarını unutmadık, unutturmayacağız; hesabını sorduk, sormaya da devam edeceğiz! Evet, gün hesap sorma günüdür! Gün eli kanlı yalancı AKP ve generaller çetesinin yakasına yapışma, faşist TMY'nin ve ÖYM'lerin çöpe atılması için birleşik direnişi yükseltme günüdür! Öyleyse, Hasan Ocak yoldaşla sembolleşen 17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası'nı, milyonların adalet talebiyle buluştuğu, AKP hükümeti ve faşist rejimin saldırı ve yalanlarının boşa çıkarıldığı bir mücadele/hesap sorma haftasına dönüştürelim! Cumartesi Annelerinin çığlıklarını, Barış Annelerinin çığlıklarıyla da birleştirerek, hesap sorma arayışlarını ortaklaştıralım!
Özgürlük ve adalet için hesap sormaya! Kahrolsun Sömürgeci Faşist Kontrgerilla Cumhuriyeti! Hasan Ocak Yaşıyor, MLKP Savaşıyor! Yaşasın Devrim ve Sosyalizm! MLKP Merkez Komitesi
|