Şemdinli'den Batı Kürdistan'a ulusal irade beyanı
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Önümüzdeki dönemde, Batı Kürdistan'da kurulan bu siyasal yönetim ve gelişme ise, çok açık biçimde Kuzey Kürdistan'daki savaşımı büyütecek ve sömürgeci rejime yönelik dolaylı bir baskı ve kuşatma anlamına gelecektir. Bölgesel savaş tehlikesi ve cepheleşmesi koşullarında, yeni güç ilişkileri, dengeleri ve ittifakları, Kürt ulusunun kaderini belirlemesi bakımında önemli bir süreç olacaktır.

 

01 Eylül 2012 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 119

 

 

 

Türkiye'de sömürgeci faşist rejimi büyük bir gerilim, korku ve kaygıya iten iki önemli siyasal gelişmeye tanık oluyoruz: İlki, Suriye'deki gelişmelere bağlı olarak Batı Kürdistan'da (Suriye Kürdistanı) yaşanan devrimsel süreç ve ilan edilen demokratik özerklik. İkincisi ise, "devrimci hamle" olarak ifade edilen gerilla mücadelesiyle Kuzey Kürdistan'ın Şemdinli kırsalında kurulan otorite ve oluşturulan alan hakimiyeti ve Türk burjuva ordusunun savaş iradesinin 2007 Zap direnişinden sonra 2012 Temmuz'unda bir kez daha aşınması, kırılması ve geriletilmesidir.
Batı Kürdistan'da, Kürt halkı kentlerde kendi yönetimlerini oluşturmuş ve kendi kendisini yönetmeye başlamıştır. Bu anlamda, Batı Kürdistan'da devrimsel bir süreç yaşanıyor. Ve bu durum, büyük ölçüde Suriye'deki iç savaş koşullarında gerçekleşiyor. Burada iki temel faktör rol oynamaktadır: ilki, Suriye'de, Batı Kürdistan'da PKK çizgisindeki PYD 'nin (Demokratik Birlik Partisi) son otuz yıldır yürüttüğü mücadele; ikincisi ise, aynı partinin bu dönemde izlediği akıllı ve isabetli siyasal taktiğidir.
Batı Kürdistan'da demokratik özerklik ilanı ve bunun siyasal, toplumsal, iktisadi, askeri ve kültürel alanda karşılığını bulması, pratikleşmeye başlaması Kürdistan'ın dört parçasında da büyük bir coşku ve heyecan yaratmış; ulusal özgürlük savaşının ilerletilmesinde motivasyon kaynağı olmuştur. Ve belki de Kürtler tarihte ilk kez bu düzeyde siyasal bir statü elde etmenin zemini, olanakları ve koşullarına sahip duruma gelmişlerdir. Dolayısıyla Batı Kürdistan'daki bu gelişme, bölgedeki 40 milyon Kürdistanlının kaderini belirleme imkanlarını ortaya çıkarmış ve bu hedefli mücadeleyi büyütmüştür.
Şüphesiz ki, bu tarihsel, bölgesel ve stratejik düzeydeki gelişmeler, 30 yıldır bölgede özgürlük mücadelesi yürüten ve bu amaçla siyasal ve askeri alanda ordulaşan PKK bakımında da önemli tarihsel ve siyasal fırsatlar, olanaklar ve koşullar anlamına gelmektedir. Nitekim, "Alan tutma veya araziye dayalı savaş planlaması" taktiği, bu amaçla başarılı biçimde yaşama geçirilmektedir. 23 Temmuz'da başlatılan gerilla hamlesi, "vur-kal" taktiği biçiminde devam etmiştir. Dersim'de ise, bu dönemde gerilla grupları, uyarı amaçlı olarak düzen partisi CHP milletvekili Hüseyin Akgün'ü gözaltına almış ve iki gün sonra serbest bırakmıştır. Yine Şemdinli'de başka bir gerilla grubu parlamentodan bir grup vekilin de içinde yer aldığı devrimci-ilerici parti yöneticilerinden oluşan bir heyetle buluşmuştur. Böylece "araziye dayalı savaş"la alanda siyasi ve askeri bir hakimiyet kurulmuş; Türk burjuva savaş ordusu, büyük askeri gücü, ağır silahları, uçakları, teknik donanımı, ABD ve diğer bölgesel güçlerin istihbaratına rağmen sonuç alamamıştır. Şemdinli "devrimci hamlesi", emperyalist güçler tarafından Lozan anlaşmasıyla çizilen sınırların Kürdistan bakımından ne kadar yapay, dayanaksız ve biçimsel olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Sömürgeci rejimlerin (Türkiye, Irak, İran ve Suriye) Kürdistan'ı siyasal zor ve sömürgeci politikalarla Kürdistan'ı parçaladığı gerçeğine işaret etmiştir.
PKK, bu devrimci hamlesiyle savaşı Türkiye'ye yaymak (Kayseri'de polis karakolu ve Foça'da askeri aracı hedef alan eylemler) ve Şemdinli'de yoğunlaştırmak suretiyle Batı Kürdistan'a yönelik işgal ve saldırı planları içinde bulunan sömürgeci Türk burjuva devletinde caydırıcı ve yaptırımcı bir rol oynamıştır. Önümüzdeki dönemde, Batı Kürdistan'da kurulan bu siyasal yönetim ve gelişme ise, çok açık biçimde Kuzey Kürdistan'daki savaşımı büyütecek ve sömürgeci rejime yönelik dolaylı bir baskı ve kuşatma anlamına gelecektir. Bölgesel savaş tehlikesi ve cepheleşmesi koşullarında, yeni güç ilişkileri, dengeleri ve ittifakları, Kürt ulusunun kaderini belirlemesi bakımında önemli bir süreç olacaktır.
Devrimci otorite ve hakimiyet koşullarında, devrimci savaş hamlesi ve kuşatması karşısında Türk burjuva savaş ordusunun karakol ve garnizonlara kapandığı ve klasik işgal ordusu görüntüsü verdiği, araziye yayılamadığı ise bir başka gerçektir.
Batı Kürdistan'daki özerklik ilanı, sömürgeci faşist rejimin beklediği bir gelişmeydi. Nitekim, Suriye'ye yönelik politikasındaki kırılmanın nedeni de bu alanda oluşacak siyasi statü ve yeni gelişmelere karşı duyduğu korkuydu. Suriye'de muhalif güçlerin başında gelen Müslüman Kardeşler Örgütü ile kurduğu ilişki, bir yanıyla bölgede Sünni İslam cepheleşmesi ve işbirliğine duyulan ihtiyaç, diğer yanıyla Kürtlerin Suriye'de özgürlükleri doğrultusunda atacakları adımların engellenmesi koşuluna bağlı ele alınmıştır.
Sömürgeci rejimin Batı Kürdistan'da bir tampon bölge kurma planı ve politikası, ancak uluslararası ve bölgesel güçlerin onayı ve desteğine bağlı gerçekleşebilir. Bölgesel bir savaş bataklığına saplanma tehlikesi de onu tutuk kılabilmektedir.
MLKP, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını savunmaktadır. Ve ancak bu ilkenin ulusların ve dillerin tam hak eşitliğine götüreceğine inanmaktadır. Mazlum Kürt halkının bu doğrultudaki savaşımını, kendi savaşımı görmekte ve bu uğurdaki savaşın tarihi bir dönemece evrildiğini belirterek kavganın her alanında yer almakta ve halklara uluslararası dayanışma çağrısı yapmaktadır.
30 yıldır büyük ulusal uyanış, direniş ve eylemle on binlerce evladını şehit veren ve on binlerce evladı tutsak düşen Kürt ulusu, kendisini yönetmeye kararlıdır. Ve bunu başaracaktır. Dünya komünist ve devrimci hareketi, dünyanın mazlum ulusları ve halkları, Ortadoğu'da devrimci bir tarihsel rol oynayan Kürt özgürlük hareketinin bu sesine ve eylemine el vermelidir...

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Şemdinli'den Batı Kürdistan'a ulusal irade beyanı
fc Share on Twitter
 

Önümüzdeki dönemde, Batı Kürdistan'da kurulan bu siyasal yönetim ve gelişme ise, çok açık biçimde Kuzey Kürdistan'daki savaşımı büyütecek ve sömürgeci rejime yönelik dolaylı bir baskı ve kuşatma anlamına gelecektir. Bölgesel savaş tehlikesi ve cepheleşmesi koşullarında, yeni güç ilişkileri, dengeleri ve ittifakları, Kürt ulusunun kaderini belirlemesi bakımında önemli bir süreç olacaktır.

 

01 Eylül 2012 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 119

 

 

 

Türkiye'de sömürgeci faşist rejimi büyük bir gerilim, korku ve kaygıya iten iki önemli siyasal gelişmeye tanık oluyoruz: İlki, Suriye'deki gelişmelere bağlı olarak Batı Kürdistan'da (Suriye Kürdistanı) yaşanan devrimsel süreç ve ilan edilen demokratik özerklik. İkincisi ise, "devrimci hamle" olarak ifade edilen gerilla mücadelesiyle Kuzey Kürdistan'ın Şemdinli kırsalında kurulan otorite ve oluşturulan alan hakimiyeti ve Türk burjuva ordusunun savaş iradesinin 2007 Zap direnişinden sonra 2012 Temmuz'unda bir kez daha aşınması, kırılması ve geriletilmesidir.
Batı Kürdistan'da, Kürt halkı kentlerde kendi yönetimlerini oluşturmuş ve kendi kendisini yönetmeye başlamıştır. Bu anlamda, Batı Kürdistan'da devrimsel bir süreç yaşanıyor. Ve bu durum, büyük ölçüde Suriye'deki iç savaş koşullarında gerçekleşiyor. Burada iki temel faktör rol oynamaktadır: ilki, Suriye'de, Batı Kürdistan'da PKK çizgisindeki PYD 'nin (Demokratik Birlik Partisi) son otuz yıldır yürüttüğü mücadele; ikincisi ise, aynı partinin bu dönemde izlediği akıllı ve isabetli siyasal taktiğidir.
Batı Kürdistan'da demokratik özerklik ilanı ve bunun siyasal, toplumsal, iktisadi, askeri ve kültürel alanda karşılığını bulması, pratikleşmeye başlaması Kürdistan'ın dört parçasında da büyük bir coşku ve heyecan yaratmış; ulusal özgürlük savaşının ilerletilmesinde motivasyon kaynağı olmuştur. Ve belki de Kürtler tarihte ilk kez bu düzeyde siyasal bir statü elde etmenin zemini, olanakları ve koşullarına sahip duruma gelmişlerdir. Dolayısıyla Batı Kürdistan'daki bu gelişme, bölgedeki 40 milyon Kürdistanlının kaderini belirleme imkanlarını ortaya çıkarmış ve bu hedefli mücadeleyi büyütmüştür.
Şüphesiz ki, bu tarihsel, bölgesel ve stratejik düzeydeki gelişmeler, 30 yıldır bölgede özgürlük mücadelesi yürüten ve bu amaçla siyasal ve askeri alanda ordulaşan PKK bakımında da önemli tarihsel ve siyasal fırsatlar, olanaklar ve koşullar anlamına gelmektedir. Nitekim, "Alan tutma veya araziye dayalı savaş planlaması" taktiği, bu amaçla başarılı biçimde yaşama geçirilmektedir. 23 Temmuz'da başlatılan gerilla hamlesi, "vur-kal" taktiği biçiminde devam etmiştir. Dersim'de ise, bu dönemde gerilla grupları, uyarı amaçlı olarak düzen partisi CHP milletvekili Hüseyin Akgün'ü gözaltına almış ve iki gün sonra serbest bırakmıştır. Yine Şemdinli'de başka bir gerilla grubu parlamentodan bir grup vekilin de içinde yer aldığı devrimci-ilerici parti yöneticilerinden oluşan bir heyetle buluşmuştur. Böylece "araziye dayalı savaş"la alanda siyasi ve askeri bir hakimiyet kurulmuş; Türk burjuva savaş ordusu, büyük askeri gücü, ağır silahları, uçakları, teknik donanımı, ABD ve diğer bölgesel güçlerin istihbaratına rağmen sonuç alamamıştır. Şemdinli "devrimci hamlesi", emperyalist güçler tarafından Lozan anlaşmasıyla çizilen sınırların Kürdistan bakımından ne kadar yapay, dayanaksız ve biçimsel olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Sömürgeci rejimlerin (Türkiye, Irak, İran ve Suriye) Kürdistan'ı siyasal zor ve sömürgeci politikalarla Kürdistan'ı parçaladığı gerçeğine işaret etmiştir.
PKK, bu devrimci hamlesiyle savaşı Türkiye'ye yaymak (Kayseri'de polis karakolu ve Foça'da askeri aracı hedef alan eylemler) ve Şemdinli'de yoğunlaştırmak suretiyle Batı Kürdistan'a yönelik işgal ve saldırı planları içinde bulunan sömürgeci Türk burjuva devletinde caydırıcı ve yaptırımcı bir rol oynamıştır. Önümüzdeki dönemde, Batı Kürdistan'da kurulan bu siyasal yönetim ve gelişme ise, çok açık biçimde Kuzey Kürdistan'daki savaşımı büyütecek ve sömürgeci rejime yönelik dolaylı bir baskı ve kuşatma anlamına gelecektir. Bölgesel savaş tehlikesi ve cepheleşmesi koşullarında, yeni güç ilişkileri, dengeleri ve ittifakları, Kürt ulusunun kaderini belirlemesi bakımında önemli bir süreç olacaktır.
Devrimci otorite ve hakimiyet koşullarında, devrimci savaş hamlesi ve kuşatması karşısında Türk burjuva savaş ordusunun karakol ve garnizonlara kapandığı ve klasik işgal ordusu görüntüsü verdiği, araziye yayılamadığı ise bir başka gerçektir.
Batı Kürdistan'daki özerklik ilanı, sömürgeci faşist rejimin beklediği bir gelişmeydi. Nitekim, Suriye'ye yönelik politikasındaki kırılmanın nedeni de bu alanda oluşacak siyasi statü ve yeni gelişmelere karşı duyduğu korkuydu. Suriye'de muhalif güçlerin başında gelen Müslüman Kardeşler Örgütü ile kurduğu ilişki, bir yanıyla bölgede Sünni İslam cepheleşmesi ve işbirliğine duyulan ihtiyaç, diğer yanıyla Kürtlerin Suriye'de özgürlükleri doğrultusunda atacakları adımların engellenmesi koşuluna bağlı ele alınmıştır.
Sömürgeci rejimin Batı Kürdistan'da bir tampon bölge kurma planı ve politikası, ancak uluslararası ve bölgesel güçlerin onayı ve desteğine bağlı gerçekleşebilir. Bölgesel bir savaş bataklığına saplanma tehlikesi de onu tutuk kılabilmektedir.
MLKP, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını savunmaktadır. Ve ancak bu ilkenin ulusların ve dillerin tam hak eşitliğine götüreceğine inanmaktadır. Mazlum Kürt halkının bu doğrultudaki savaşımını, kendi savaşımı görmekte ve bu uğurdaki savaşın tarihi bir dönemece evrildiğini belirterek kavganın her alanında yer almakta ve halklara uluslararası dayanışma çağrısı yapmaktadır.
30 yıldır büyük ulusal uyanış, direniş ve eylemle on binlerce evladını şehit veren ve on binlerce evladı tutsak düşen Kürt ulusu, kendisini yönetmeye kararlıdır. Ve bunu başaracaktır. Dünya komünist ve devrimci hareketi, dünyanın mazlum ulusları ve halkları, Ortadoğu'da devrimci bir tarihsel rol oynayan Kürt özgürlük hareketinin bu sesine ve eylemine el vermelidir...