Ya Sana Ait Bir Eşya Olacaktım Ya Da Özgür Komünist Bir Kadın!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

Ocak - Şubat 2013 / Partinin Sesi / Sayı: 73

 

PDF formatında okumak için tıklayınız. 

 

Merhaba,
Bu selamı artık beklemiyordun belki de bilemiyorum. Fakat ben yine de bir selamın gerekliliği altında eziliyordum. Birbirimize karşı bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum çünkü. Sana şu geçen zaman süresince hiç ulaşamamış olmamdan bir sonuç çıkarmışsındır durumumuza ilişkin, fakat yine de bir girişimin ya da yönelimin oldu mu bana ulaşmak için, onu da bilemiyorum. Ya da sen o sorumluluğu hiç hissettin mi diye de sorabilirim.
Yüzyüze görüşme olanağı yaratmanın zorluğunu yaşam pratiğinden deneyimlemişsindir. Şu süreçte bunun çok daha zor olacağını tahmin etmek de güç olmasa gerek senin için. Bu sebeple anlamanı ümid ediyorum. Başka yol bulunabilir miydi? Bu talepte bulunmaya, son zamanlarda gösterdiğin pratik, kurduğun lekeleyici ilişki, tüketici dil ve yaklaşımın sanırım engel olmuştur. Ve o "yüce" gururun da bunun tuzu biberi! Demem o ki bu yegane yoldu.
Bir kadın, eski bir yoldaş ve sevgili olarak söylemek istediklerim var sana.
Çok genç bir devrimciydim tanıştığımızda. Birçok yönden olgunlaşma, öğrenme ve tecrübe biriktirmeye aç olduğum bir süreçte tanıdım seni. Fakat her daim bir çabam ve ısrarım oldu devrimcilikte ve öyle kalmada. Deneyimsizliğim yaşamda ve ilişkilerimde çeşitli olumsuz sonuçlar yaratmış olsa da, yönümü döndüğüm en nihayetinde devrimci değerler oldu. Görerek, öğrenerek... Her yeni, aynı zamanda bir yıkım demekse, ben de, bu karşılaşmalardan korkmadan ilerledim. Yer yer geri düştüğüm zamanlar olsa da sonuç, dibe vurmadan toparlanmak oldu. Bunları sana ilk kez anlatıyorum. Çünkü yapacağım değerlendirmede önemli olduğunu düşünüyorum. Ben bunları ifade etmekten rahatsız olmuyorum. Ya da bana bir gözlem olarak ifade edilmesi de beni rahatsız etmez, çünkü gerçek bu. Bu rahatlığımın sebebi, kendi gelişimim için ya da kendi gerçekliğimin görülüp üzerinden daha sağlam ilerlenmesi için gerçekçi bir değerlendirmenin gerekliliğine inanmam. Güçlü özeleştirilerin verilmesi ve daha kararlı ve iç huzurlu ilerlenmesinin yolunun da buradan geçtiği kanaatindeyim.
Seninle bu sohbetleri yapmadık, çünkü hiç bu yönlü bir ilişkimiz olmadı. Ben kendimi eksik hissettim her zaman ve sen de fazla biliyordun zaten. Kırılıp incinmemem için -ki bu zaten geri bir ilişkileniş-, belki de bu tartışmalardan benim ilişkiyi sorgulayacağımı düşündüğün için hiç konuşmadık. Nasıl olsa arada bir aşk var. Tutkulu bir birliktelik yaşıyoruz. Benim için yeni bir duygu, senin içinse uzun yıllar yaşamadığın bir özlem... Bu zaten ilişkiyi sürdürmemizi sağlıyor. Ama bunların sonsuza kadar sığınacağımız şeyler olmayacağını da hesaba katmamız gerekiyordu. Bu ilişki sıradan bir kadın erkek ilişkisi değildi çünkü. Mücadelenin içinde, onu daha tutkulu kılan şeydi aşk (olması gereken).
Senin, o ilk birlikteliğimizin ardından söylediğin şey vardı, bu ilişkinin dayanağının ne olması gerektiği; yani devrimcilikteki ısrar ve gelişim. İşte yalnızca o zaman devrimci bilinç ile yaklaşmıştın. Bilinç düzeyleri, devrimcilikteki deneyimleri ve toplamda yaşam deneyimi birbirinden farklı olan "biz"in bu ilişkiyi yürütmesinin başka bir yolu da yoktu. En doğrusuydu söylediğin. Ve ben o sözü hiç unutmadım.
Sen aşkı yüceltirken her seferinde, devrimciliği bir tarafa koydun. Birbirinden kopardın. Evde ya da birlikte olabildiğimiz mekan her neresiyse, oradaki şey sıradan sevgili ilişkisinden başka bir şey değildi. Hiçbir zaman (ya da ilk birkaç aylık zaman dışında) yoldaş sevgili olamadık. Öyle bir sorumlulukla yaklaşmadık birbirimize. Bunda sorumluluk ikimize aittir. Fakat o zamanki benle seni aynı terazide tartmak haksızlık olur. Çünkü bu ilişkide yönlendiren hep sendin. Ve ilişkinin bu duruma gelmesinde de senin payın en büyüğüydü.
Benimle kurduğun ilişkide ilk zamanlarda bir devrimci sorumluluk, gelişimimi sorun etme, bunlar üzerine önerilerde bulunma vs. gibi bir yol izliyordun, haksızlık etmeyeyim. Fakat bu süreçte kendinle de bir tartışma yürütüyordun aynı zamanda. Ya eskisinden daha ileri düzeyde bir görevle ilişkilenecek ve yaşamını buna göre örgütleyecek ya da içten içe özlemini duyduğun bir yaşamı seçecek, aile kuracak, sevdiğin kadınla dingin bir yaşam sürecektin ve hatta çocukların olacaktı. Önüne çıkan "durum" seni bir karara zorladı. Ya sana sunulanı, istenileni kabul edip düzenli, düzen içi bir yaşam kuracak ya da sana sunulan düzen içiliği reddedip yaşamının bundan sonraki kısmını bir devrim hamalı olarak yürütmeye baş koyacaktın. "Sen" tercihini yaptın. O süreçte öne sürdüğün şeyler gerekçeden başka bir anlam taşımıyordu. Mücadeleden geri düşmeni dışsal sebeplerle açıklama gayreti içine girdin. Partiye eleştiriler sundun fakat bu sundukların üzerine çözüm gücü olmayı kendine görev bilmedin. Partinin "gidişatını" tartıştın, fakat elini taşın altına koymak gerektiğinde, bunu aynı rahatlıkla karşılayıp sana sunulan önerileri pratikle buluşturmadın, görev almadın. Kendini gündemleştirmedin hiç. Tartışılması gereken sen miydin ki, partinin pratiği, örgüt sistemi, yönetici yoldaşların yaklaşımları vs. varken!
Kendini tartışsaydın eğer, devrimciliğindeki çözülmeyi görecektin. Kendince sebeplerin olabilir, fakat mücadele isteğini yitirmiştin, kurduğun hayaller değişmişti. Sen artık is-te-mi-yor-dun. Bu kadar basitti aslında gerçek. Fakat senin o erkek gururun bunu itiraf etmenin önündeki en büyük engeldi. İşte bu yüzden, kendi emeğinle bedel ödeyerek yarattığın değerleri birer birer ayak altına aldın. O zaman samimi olarak ifade etseydin kendini, her şey çok daha farklı olabilirdi senin için.
Aslında ilgili kişilerle tartışman gereken, "sence" sorunlu gördüğün konuları bana açarak, bende bir duygu örgütlemeye çalıştın. Sevgilin olduğum için gördüğün bir ihtiyaçtan değildi bu konuşmalar. Benim de seninle gelmemi istemendendi. O kurduğun dünyada bana da eş olarak rol biçmiştin. Bunlar cümle içinde kullanılmış sözler olmasa da kurduğumuz hayalleri süsleyen, devrim sonrası acaba hangi görevi yapacağımız falan değildi. Minik şirin bebecikler, tonton bir baba, aşık bir çift... değil miydi? Abartıyor muyum?
Tam da öyleydi. Son zamanlarda başka şey konuşmuyorduk. Alacağın görevlerde görüşemeyecek olmamızı bir tehdit gibi ifade ediyordun. "Ben bu işi yaparsam böyle olması kaçınılmaz daha seyrek görüşeceğiz ya da görüşemeyeceğiz, bunu mu istiyorsun?" bunlardan bir tanesi. Ya da "ben her anımı seninle geçirmek istiyorum." Bir aşık isteği gibi görünse de, özde bir yaşam özleminin ifadesi değil mi? Ya da aşkı her şeyin üzerinde bir değer olarak görmek. Evet, aşk büyük bir mutluluk ve yaşam motivasyonu kaynağı kabul; fakat kesinlikle en önemli şey değil. Çok daha önemli değerlerimiz var. Uğruna yaşamımızı ortaya koyacak kadar, yüreğimizi avucumuza alıp her anımızı hizmetine sunduğumuz, şehitler veridiğimiz ve daha nice insan güzelini bu yolda yitireceğimizi bile bile yılmadığımız, vazgeçmediğimiz değerler... Diyor ya şarkıda, " sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim, seni seviyorum." İşte budur bizim aşktan anladığımız, aşka kendini üretme gücü veren.
Ben senin boyuna posuna, kaşına gözüne, sesine vs aşık olmadım. Ben sana önce hayran oldum. Çünkü genç yaşına rağmen militan bir devrimciydi gördüğüm. Kendisini teorinin sorunlarıyla da ilgilenecek kadar yetiştirme gayreti göstermiş ve çalışmalarını sürdürme isteği içinde olan bir devrimci. Ben bu güzelliklerinle sevdim seni. Bunları çıkarınca geriye kalan bir et parçasından başka bir şey değil. Ve o et parçalarından o kadar çok var ki.
Sen, seni ayrı ve değerli kılan yanlarından uzaklaşmaya başladıkça, benden de o değerlerin yarattığını aldın. Yavaş yavaş yaptın bunu. Sabırla. Ben tüm bu süreçte sürüklendim. Senin bir parçan gibi, sana ait bir eşya gibi. Sana bağlı ve bağımlı bir ilişki kurdum. Ne kadın bilinci vardı bana yön veren, ne oturmuş bir kişilik. Hiç hoşgörülü yaklaşmayacağım kendime. Bu böyleydi.
Yaklaşımlarından çıkardığım anlamlar bugünkü bakış açımla olsaydı eğer, belki senin kayıp gitmeni engelleyen güç olabilirdim. Çok daha önceden görüp müdahale ederdim. Tartışırdım, eleştirirdim, değiştirme gayreti içinde olurdum. Hem bir yoldaş, hem de bir sevgili olarak, büyük bir güçle. Fakat ben ne yaptım. İzledim. Kararın ne olursa olsun, ben seni seviyorum ve yanında olacağım dedim. Ben o zaman böyle algılayamıyordum durumu. Bu benim eksikliğimdi. Madalyonun arka tarafını göremiyor olmamdan kaynaklıydı.
Ama sen biliyordun her şeyi. Sen kendi yaşamına yön verirken, ya hiçleşmem pahasına beni de yanında götürecektin ya da bu ilişki orada bitecekti. Kendine sonsuz güveninle bu "işi" kotaracağını düşündün. Beni hesaba katmadın. Ama ben sandığından çok daha bağlı idim devrimci değerlere, mücadeleye. Kendime dair gelecek düşlerim, bir erkeğin peşinden savrulup gitmek değildi. Evet, yaşadığım aşkın etkisi büyüktü duygu dünyamda. Fakat bu zaman en önemli şey değildi benim için.
Ve tam bu süreçte parti beni kucakladı. Bana güç veren, omuzbaşımda elini hissettiğim, bana beni anlatan, kendi gücüme güvenmemi sağlayan ve yolumu açan.
Gördüklerimin anlattıklarınla hiçbir paralelliği yoktu. Senin terazinden çıkıp, kendi aklımla kendi gözlemlerimle, kendi bakış açımla yaklaştım dünyaya, amaçlarıma, pratiğime, partinin pratiğine, hedeflerine vs. vs. Okudum, tartıştım, bizzat yaşamda deneyimledim. Seninle kurulan iletişimleri sordum, yaklaşımlarını sordum. Senin neleri, nasıl tartıştığını öğrendim. Partinin sana verdiği değeri, sunulan öneriyi öğrendim. Sana, tam da eleştirdiğin konular üzerine görevler verildiğini ama senin elini taşın altına koymada nasıl isteksiz yaklaştığını öğrendim.
Şu zaman dilimi içinde ben de değiştim. Kendimi daha iyi tanıdım. Neler yapabileceğimi gördüm, gücümün farkına vardım. Ne istediğini bilen, kendisine ve partiye güvenen, her şeyden önce kadın olduğunun farkında olan ve sırf bunun için dahi tereddütsüz mücadele eden bir kadın. Seninle anılan bir kadın olmaktan çıktım artık. Ve sen benden çıktın. Gördüklerim, tartıştıklarım uzun bir süre önce bu kararı almamı sağladı. Ben ne kadar direnç göstersem de, kendimce yaşadığım o saf aşkı korumak için, senin o son görüşmede -mücadeleyi bırakarak- bunu aslında fiilen bitirmiş olduğunu anladım. Aşkın ne olması gerektiğini daha iyi anladım. Emeğin ne olduğunu anladım. Biraz geç oldu belki, ama temiz oldu.
İlişkiyi kendimden çıkarıp başlı başına bir mesele olarak ele almaya başlayınca, baktığımı görmeye başladım. İlginin, "sevginin" yok olmasını göze almak demek bu. İşte bunu göze aldığım zaman tüm o süreç boyunca görmek istemediğim, görüp de müdahale etmediğim her şey, bir bir suratıma çarptı. Bahsettiğim konular da bunlardan bazıları.
Senin için de dilerim ne istediğini kendine itiraf etmen çok uzun sürmez. Daha fazla kırıp dökmeden, yaptıklarını yıkmadan aklını başına alıp dürüstçe isteklerine yön verirsin. Bencillikle mayalı gururunun seni teslim almasına ve seni zavallılaştırmasına izin verme. Herkes kendisinden ve yaptıklarından sorumludur; ve sen de kendi inşa ettiklerinle ya da yıktıklarınla anılırsın. Yıktıkların yaptıklarından çok olmasın. Olmayan şeyleri öyleymiş gibi düşünmekten, kurgulamaktan ve böyleymiş gibi yansıtma gayreti içine girmekten vazgeç. Bunları ifade etmek dahi beni rahatsız ediyor fakat yaşadığımız onca şey hatrına gerekli görüyorum.
Bu aşk bana çok şey öğretti. Her deneyimin öğrettiği şeyler vardır mutlaka. Olumu veya olumsuz hissettirdiklerinden ya da etkilerinden ziyade geriye arı bir yaşam dersi kalıyor. Önemli olan gerçekten de yaşadıklarımızdan ne kadar öğrenebildiğimiz. Çıkardığımız sonuçlara bakarak mı atıyoruz adımlarımızı yoksa her seferinde en başından aynı hataları mı deneyimliyoruz. Senin için söylediklerimi lütfen bir tarafa koy ve üzerine düşün, zira deneyimlerden çok öğrenmediğini düşünüyorum. Eleştiri konusu olan yönlerini bir masaya yatır ve incitse de seni, dilim dilim kesip koparman gerekse de korkma. Bu seni daha sağlıklı yapacaktır.
Şimdi okurken içini yakan, kıran, inciten her bir cümle benim için kesilen bir parçaydı. Her seferinde çok kan kaybettim, yaraların iyileşmesi zaman aldı ama başardım. Masadan daha güçlü kalktım. Daha kendinden emin, daha ne istediğini bilen, daha kararlı, daha iradi, daha huzurlu... Bu "daha" çoğaltılabilir.
Seninle, kuracağın "yeni" hayata sürüklenseydim eğer, işte o zaman ben ben olmaktan çıkacaktım.
Aslında son görüşmemizde fiilen bitmiş olan ilişkimizi, bu sefer resmen bitiriyorum. Bir ilişkiye son verebilmenin, "bitti" diyebilmenin, bir kadının özgürlüğü için ne derece önemli olduğunu gördüm. Verdiğim bir kararla beni geri çeken onca zincir, halkalarından tek tek çözüldü. Sadeleştim. Hafifledim. Omuzlarımda geri bir ilişkinin yükünü taşımıyorum artık. Ne istediğimi ve ne yaptığımı biliyorum.
Yaşamıma, geleceğime, mücadelenin siyasi, örgütsel ve teorik cephelerindeki gelişimime, omuzlayacağım sorumluluklara dair isteklerim, düşlerim var. Bunları gerçekleştirmek, yani daha güçlü, daha coşkulu, daha sakınmasız, daha özgür bir devrimcilik için yaşayacağım. Bu yolda yürürken, yüreğimi kan bedeli yaratılan değerlerle, halklarımızın özlemleriyle, ölümsüzlerimizin kılavuzluğuyla bütünleştiriyor, orada yeniden ve yeniden yeşeriyorum. Böylelikle, aşk da, mutluluk da, daha güçlü biçimde insani anlamına kavuşuyor.

Komünist Genç Kadın

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Ya Sana Ait Bir Eşya Olacaktım Ya Da Özgür Komünist Bir Kadın!
fc Share on Twitter
 

 

Ocak - Şubat 2013 / Partinin Sesi / Sayı: 73

 

PDF formatında okumak için tıklayınız. 

 

Merhaba,
Bu selamı artık beklemiyordun belki de bilemiyorum. Fakat ben yine de bir selamın gerekliliği altında eziliyordum. Birbirimize karşı bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum çünkü. Sana şu geçen zaman süresince hiç ulaşamamış olmamdan bir sonuç çıkarmışsındır durumumuza ilişkin, fakat yine de bir girişimin ya da yönelimin oldu mu bana ulaşmak için, onu da bilemiyorum. Ya da sen o sorumluluğu hiç hissettin mi diye de sorabilirim.
Yüzyüze görüşme olanağı yaratmanın zorluğunu yaşam pratiğinden deneyimlemişsindir. Şu süreçte bunun çok daha zor olacağını tahmin etmek de güç olmasa gerek senin için. Bu sebeple anlamanı ümid ediyorum. Başka yol bulunabilir miydi? Bu talepte bulunmaya, son zamanlarda gösterdiğin pratik, kurduğun lekeleyici ilişki, tüketici dil ve yaklaşımın sanırım engel olmuştur. Ve o "yüce" gururun da bunun tuzu biberi! Demem o ki bu yegane yoldu.
Bir kadın, eski bir yoldaş ve sevgili olarak söylemek istediklerim var sana.
Çok genç bir devrimciydim tanıştığımızda. Birçok yönden olgunlaşma, öğrenme ve tecrübe biriktirmeye aç olduğum bir süreçte tanıdım seni. Fakat her daim bir çabam ve ısrarım oldu devrimcilikte ve öyle kalmada. Deneyimsizliğim yaşamda ve ilişkilerimde çeşitli olumsuz sonuçlar yaratmış olsa da, yönümü döndüğüm en nihayetinde devrimci değerler oldu. Görerek, öğrenerek... Her yeni, aynı zamanda bir yıkım demekse, ben de, bu karşılaşmalardan korkmadan ilerledim. Yer yer geri düştüğüm zamanlar olsa da sonuç, dibe vurmadan toparlanmak oldu. Bunları sana ilk kez anlatıyorum. Çünkü yapacağım değerlendirmede önemli olduğunu düşünüyorum. Ben bunları ifade etmekten rahatsız olmuyorum. Ya da bana bir gözlem olarak ifade edilmesi de beni rahatsız etmez, çünkü gerçek bu. Bu rahatlığımın sebebi, kendi gelişimim için ya da kendi gerçekliğimin görülüp üzerinden daha sağlam ilerlenmesi için gerçekçi bir değerlendirmenin gerekliliğine inanmam. Güçlü özeleştirilerin verilmesi ve daha kararlı ve iç huzurlu ilerlenmesinin yolunun da buradan geçtiği kanaatindeyim.
Seninle bu sohbetleri yapmadık, çünkü hiç bu yönlü bir ilişkimiz olmadı. Ben kendimi eksik hissettim her zaman ve sen de fazla biliyordun zaten. Kırılıp incinmemem için -ki bu zaten geri bir ilişkileniş-, belki de bu tartışmalardan benim ilişkiyi sorgulayacağımı düşündüğün için hiç konuşmadık. Nasıl olsa arada bir aşk var. Tutkulu bir birliktelik yaşıyoruz. Benim için yeni bir duygu, senin içinse uzun yıllar yaşamadığın bir özlem... Bu zaten ilişkiyi sürdürmemizi sağlıyor. Ama bunların sonsuza kadar sığınacağımız şeyler olmayacağını da hesaba katmamız gerekiyordu. Bu ilişki sıradan bir kadın erkek ilişkisi değildi çünkü. Mücadelenin içinde, onu daha tutkulu kılan şeydi aşk (olması gereken).
Senin, o ilk birlikteliğimizin ardından söylediğin şey vardı, bu ilişkinin dayanağının ne olması gerektiği; yani devrimcilikteki ısrar ve gelişim. İşte yalnızca o zaman devrimci bilinç ile yaklaşmıştın. Bilinç düzeyleri, devrimcilikteki deneyimleri ve toplamda yaşam deneyimi birbirinden farklı olan "biz"in bu ilişkiyi yürütmesinin başka bir yolu da yoktu. En doğrusuydu söylediğin. Ve ben o sözü hiç unutmadım.
Sen aşkı yüceltirken her seferinde, devrimciliği bir tarafa koydun. Birbirinden kopardın. Evde ya da birlikte olabildiğimiz mekan her neresiyse, oradaki şey sıradan sevgili ilişkisinden başka bir şey değildi. Hiçbir zaman (ya da ilk birkaç aylık zaman dışında) yoldaş sevgili olamadık. Öyle bir sorumlulukla yaklaşmadık birbirimize. Bunda sorumluluk ikimize aittir. Fakat o zamanki benle seni aynı terazide tartmak haksızlık olur. Çünkü bu ilişkide yönlendiren hep sendin. Ve ilişkinin bu duruma gelmesinde de senin payın en büyüğüydü.
Benimle kurduğun ilişkide ilk zamanlarda bir devrimci sorumluluk, gelişimimi sorun etme, bunlar üzerine önerilerde bulunma vs. gibi bir yol izliyordun, haksızlık etmeyeyim. Fakat bu süreçte kendinle de bir tartışma yürütüyordun aynı zamanda. Ya eskisinden daha ileri düzeyde bir görevle ilişkilenecek ve yaşamını buna göre örgütleyecek ya da içten içe özlemini duyduğun bir yaşamı seçecek, aile kuracak, sevdiğin kadınla dingin bir yaşam sürecektin ve hatta çocukların olacaktı. Önüne çıkan "durum" seni bir karara zorladı. Ya sana sunulanı, istenileni kabul edip düzenli, düzen içi bir yaşam kuracak ya da sana sunulan düzen içiliği reddedip yaşamının bundan sonraki kısmını bir devrim hamalı olarak yürütmeye baş koyacaktın. "Sen" tercihini yaptın. O süreçte öne sürdüğün şeyler gerekçeden başka bir anlam taşımıyordu. Mücadeleden geri düşmeni dışsal sebeplerle açıklama gayreti içine girdin. Partiye eleştiriler sundun fakat bu sundukların üzerine çözüm gücü olmayı kendine görev bilmedin. Partinin "gidişatını" tartıştın, fakat elini taşın altına koymak gerektiğinde, bunu aynı rahatlıkla karşılayıp sana sunulan önerileri pratikle buluşturmadın, görev almadın. Kendini gündemleştirmedin hiç. Tartışılması gereken sen miydin ki, partinin pratiği, örgüt sistemi, yönetici yoldaşların yaklaşımları vs. varken!
Kendini tartışsaydın eğer, devrimciliğindeki çözülmeyi görecektin. Kendince sebeplerin olabilir, fakat mücadele isteğini yitirmiştin, kurduğun hayaller değişmişti. Sen artık is-te-mi-yor-dun. Bu kadar basitti aslında gerçek. Fakat senin o erkek gururun bunu itiraf etmenin önündeki en büyük engeldi. İşte bu yüzden, kendi emeğinle bedel ödeyerek yarattığın değerleri birer birer ayak altına aldın. O zaman samimi olarak ifade etseydin kendini, her şey çok daha farklı olabilirdi senin için.
Aslında ilgili kişilerle tartışman gereken, "sence" sorunlu gördüğün konuları bana açarak, bende bir duygu örgütlemeye çalıştın. Sevgilin olduğum için gördüğün bir ihtiyaçtan değildi bu konuşmalar. Benim de seninle gelmemi istemendendi. O kurduğun dünyada bana da eş olarak rol biçmiştin. Bunlar cümle içinde kullanılmış sözler olmasa da kurduğumuz hayalleri süsleyen, devrim sonrası acaba hangi görevi yapacağımız falan değildi. Minik şirin bebecikler, tonton bir baba, aşık bir çift... değil miydi? Abartıyor muyum?
Tam da öyleydi. Son zamanlarda başka şey konuşmuyorduk. Alacağın görevlerde görüşemeyecek olmamızı bir tehdit gibi ifade ediyordun. "Ben bu işi yaparsam böyle olması kaçınılmaz daha seyrek görüşeceğiz ya da görüşemeyeceğiz, bunu mu istiyorsun?" bunlardan bir tanesi. Ya da "ben her anımı seninle geçirmek istiyorum." Bir aşık isteği gibi görünse de, özde bir yaşam özleminin ifadesi değil mi? Ya da aşkı her şeyin üzerinde bir değer olarak görmek. Evet, aşk büyük bir mutluluk ve yaşam motivasyonu kaynağı kabul; fakat kesinlikle en önemli şey değil. Çok daha önemli değerlerimiz var. Uğruna yaşamımızı ortaya koyacak kadar, yüreğimizi avucumuza alıp her anımızı hizmetine sunduğumuz, şehitler veridiğimiz ve daha nice insan güzelini bu yolda yitireceğimizi bile bile yılmadığımız, vazgeçmediğimiz değerler... Diyor ya şarkıda, " sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim, seni seviyorum." İşte budur bizim aşktan anladığımız, aşka kendini üretme gücü veren.
Ben senin boyuna posuna, kaşına gözüne, sesine vs aşık olmadım. Ben sana önce hayran oldum. Çünkü genç yaşına rağmen militan bir devrimciydi gördüğüm. Kendisini teorinin sorunlarıyla da ilgilenecek kadar yetiştirme gayreti göstermiş ve çalışmalarını sürdürme isteği içinde olan bir devrimci. Ben bu güzelliklerinle sevdim seni. Bunları çıkarınca geriye kalan bir et parçasından başka bir şey değil. Ve o et parçalarından o kadar çok var ki.
Sen, seni ayrı ve değerli kılan yanlarından uzaklaşmaya başladıkça, benden de o değerlerin yarattığını aldın. Yavaş yavaş yaptın bunu. Sabırla. Ben tüm bu süreçte sürüklendim. Senin bir parçan gibi, sana ait bir eşya gibi. Sana bağlı ve bağımlı bir ilişki kurdum. Ne kadın bilinci vardı bana yön veren, ne oturmuş bir kişilik. Hiç hoşgörülü yaklaşmayacağım kendime. Bu böyleydi.
Yaklaşımlarından çıkardığım anlamlar bugünkü bakış açımla olsaydı eğer, belki senin kayıp gitmeni engelleyen güç olabilirdim. Çok daha önceden görüp müdahale ederdim. Tartışırdım, eleştirirdim, değiştirme gayreti içinde olurdum. Hem bir yoldaş, hem de bir sevgili olarak, büyük bir güçle. Fakat ben ne yaptım. İzledim. Kararın ne olursa olsun, ben seni seviyorum ve yanında olacağım dedim. Ben o zaman böyle algılayamıyordum durumu. Bu benim eksikliğimdi. Madalyonun arka tarafını göremiyor olmamdan kaynaklıydı.
Ama sen biliyordun her şeyi. Sen kendi yaşamına yön verirken, ya hiçleşmem pahasına beni de yanında götürecektin ya da bu ilişki orada bitecekti. Kendine sonsuz güveninle bu "işi" kotaracağını düşündün. Beni hesaba katmadın. Ama ben sandığından çok daha bağlı idim devrimci değerlere, mücadeleye. Kendime dair gelecek düşlerim, bir erkeğin peşinden savrulup gitmek değildi. Evet, yaşadığım aşkın etkisi büyüktü duygu dünyamda. Fakat bu zaman en önemli şey değildi benim için.
Ve tam bu süreçte parti beni kucakladı. Bana güç veren, omuzbaşımda elini hissettiğim, bana beni anlatan, kendi gücüme güvenmemi sağlayan ve yolumu açan.
Gördüklerimin anlattıklarınla hiçbir paralelliği yoktu. Senin terazinden çıkıp, kendi aklımla kendi gözlemlerimle, kendi bakış açımla yaklaştım dünyaya, amaçlarıma, pratiğime, partinin pratiğine, hedeflerine vs. vs. Okudum, tartıştım, bizzat yaşamda deneyimledim. Seninle kurulan iletişimleri sordum, yaklaşımlarını sordum. Senin neleri, nasıl tartıştığını öğrendim. Partinin sana verdiği değeri, sunulan öneriyi öğrendim. Sana, tam da eleştirdiğin konular üzerine görevler verildiğini ama senin elini taşın altına koymada nasıl isteksiz yaklaştığını öğrendim.
Şu zaman dilimi içinde ben de değiştim. Kendimi daha iyi tanıdım. Neler yapabileceğimi gördüm, gücümün farkına vardım. Ne istediğini bilen, kendisine ve partiye güvenen, her şeyden önce kadın olduğunun farkında olan ve sırf bunun için dahi tereddütsüz mücadele eden bir kadın. Seninle anılan bir kadın olmaktan çıktım artık. Ve sen benden çıktın. Gördüklerim, tartıştıklarım uzun bir süre önce bu kararı almamı sağladı. Ben ne kadar direnç göstersem de, kendimce yaşadığım o saf aşkı korumak için, senin o son görüşmede -mücadeleyi bırakarak- bunu aslında fiilen bitirmiş olduğunu anladım. Aşkın ne olması gerektiğini daha iyi anladım. Emeğin ne olduğunu anladım. Biraz geç oldu belki, ama temiz oldu.
İlişkiyi kendimden çıkarıp başlı başına bir mesele olarak ele almaya başlayınca, baktığımı görmeye başladım. İlginin, "sevginin" yok olmasını göze almak demek bu. İşte bunu göze aldığım zaman tüm o süreç boyunca görmek istemediğim, görüp de müdahale etmediğim her şey, bir bir suratıma çarptı. Bahsettiğim konular da bunlardan bazıları.
Senin için de dilerim ne istediğini kendine itiraf etmen çok uzun sürmez. Daha fazla kırıp dökmeden, yaptıklarını yıkmadan aklını başına alıp dürüstçe isteklerine yön verirsin. Bencillikle mayalı gururunun seni teslim almasına ve seni zavallılaştırmasına izin verme. Herkes kendisinden ve yaptıklarından sorumludur; ve sen de kendi inşa ettiklerinle ya da yıktıklarınla anılırsın. Yıktıkların yaptıklarından çok olmasın. Olmayan şeyleri öyleymiş gibi düşünmekten, kurgulamaktan ve böyleymiş gibi yansıtma gayreti içine girmekten vazgeç. Bunları ifade etmek dahi beni rahatsız ediyor fakat yaşadığımız onca şey hatrına gerekli görüyorum.
Bu aşk bana çok şey öğretti. Her deneyimin öğrettiği şeyler vardır mutlaka. Olumu veya olumsuz hissettirdiklerinden ya da etkilerinden ziyade geriye arı bir yaşam dersi kalıyor. Önemli olan gerçekten de yaşadıklarımızdan ne kadar öğrenebildiğimiz. Çıkardığımız sonuçlara bakarak mı atıyoruz adımlarımızı yoksa her seferinde en başından aynı hataları mı deneyimliyoruz. Senin için söylediklerimi lütfen bir tarafa koy ve üzerine düşün, zira deneyimlerden çok öğrenmediğini düşünüyorum. Eleştiri konusu olan yönlerini bir masaya yatır ve incitse de seni, dilim dilim kesip koparman gerekse de korkma. Bu seni daha sağlıklı yapacaktır.
Şimdi okurken içini yakan, kıran, inciten her bir cümle benim için kesilen bir parçaydı. Her seferinde çok kan kaybettim, yaraların iyileşmesi zaman aldı ama başardım. Masadan daha güçlü kalktım. Daha kendinden emin, daha ne istediğini bilen, daha kararlı, daha iradi, daha huzurlu... Bu "daha" çoğaltılabilir.
Seninle, kuracağın "yeni" hayata sürüklenseydim eğer, işte o zaman ben ben olmaktan çıkacaktım.
Aslında son görüşmemizde fiilen bitmiş olan ilişkimizi, bu sefer resmen bitiriyorum. Bir ilişkiye son verebilmenin, "bitti" diyebilmenin, bir kadının özgürlüğü için ne derece önemli olduğunu gördüm. Verdiğim bir kararla beni geri çeken onca zincir, halkalarından tek tek çözüldü. Sadeleştim. Hafifledim. Omuzlarımda geri bir ilişkinin yükünü taşımıyorum artık. Ne istediğimi ve ne yaptığımı biliyorum.
Yaşamıma, geleceğime, mücadelenin siyasi, örgütsel ve teorik cephelerindeki gelişimime, omuzlayacağım sorumluluklara dair isteklerim, düşlerim var. Bunları gerçekleştirmek, yani daha güçlü, daha coşkulu, daha sakınmasız, daha özgür bir devrimcilik için yaşayacağım. Bu yolda yürürken, yüreğimi kan bedeli yaratılan değerlerle, halklarımızın özlemleriyle, ölümsüzlerimizin kılavuzluğuyla bütünleştiriyor, orada yeniden ve yeniden yeşeriyorum. Böylelikle, aşk da, mutluluk da, daha güçlü biçimde insani anlamına kavuşuyor.

Komünist Genç Kadın