Bir yoldaşın dönemsel “Erkek Cins Bilinci Raporu”ndan bir bölüm
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

Ocak - Şubat 2013 / Partinin Sesi / Sayı: 73

 

PDF formatında okumak için tıklayınız. 

 

(...)
Aileden koparak devrimci mücadeleye katılmak, çok devrimci bir davranış ve sıçramanın ifadesidir. Ancak ailenin birey üzerinde yarattığı kişilik özelliklerinden kurtulmak bu kadar kolay olmaz. Çocukluktan bu yana, aile ve devlet araçları (okul, medya vb.) bazı kişilik özelliklerimizi şekillendirir. Bu kişilik özellikleri hem cinsler arası ilişkileri, hem de erkeklikten çıkıp, kadına yakınlaşmamızın önünde büyük engeller oluşturur.
Kadına karşı uygulanan erkek davranışlarının en temel özelliği, çeşitli araç, yöntem ve biçimlerle kadını iradesizleştirmektir. Bunlar çeşitli durumlara göre farklılaşır, kadın cinsine yönelik saldırılar daha az görünür duruma gelir ama hizmet ettiği şey, yani kadını iradesizleştirme amacı hiç değişmez.
Bilinçaltıma aşılanan kişilik özelliklerimle, devrimci mücadele içerisinde çevremdeki kadınları nasıl iradesizleştirmeye çalıştığımı, devrimci bilincimin şimdilik yettiği kadarıyla çözümlemeye ve yansıtmaya çalışacağım.

Geçmiş dönem
Parti bu konuyu gündemleştirdiğinde, başlarda bu konuyu daha çok kadınların sorunu olarak algıladım ve son derece ilgisiz bir yaklaşım gelişti. Çıkan dergi ve yazılara göz ucuyla bakıp geçiştirdim. Belli bir süre toplumsal erkekliğimin farkına varmadan yaşamaya devam ettim. Sonraları, kadın yoldaşlarla ve geçmişteki sevgilimle yaşadığım gerilimler dikkatimi çekti. Sorunun nedenini anlayamıyordum ama şiddetli tartışmalar yaşamadan da edemiyordum. Basit nedenlerden dolayı sevgilimle şiddetli bir tartışmanın içerisinde buluyordum kendimi. Ama aynı zamanda birbirimize karşı çok güçlü duygular beslediğimizi de düşünüyorduk. Sorunu analiz etmek istediğimde kendimle ilgili yüzeysel sonuçlara gidiyordum veya belli konularda sorun yaşadığım kadınların suçlu olduğunu düşünüyordum. Şimdi anlıyorum ki, bir erkeklik dürtüsü olan iktidar olma hırsıyla, özelde kadın yoldaşlar ve sevgilim üzerinde kurmaya çalıştığım hegomonyanın dirençle karşılaşması, beni içsel olarak bu durumu kabullenmeyerek gerilim yaratmaya itiyordu. Kaba bir gözlemle anlaşılamayacak biçimde, çevremdeki kadınları iradesizleştirip, onlara kendi fikirlerimi sahiplendirmeye çalışıyordum. Bu olmadığında da öfkeleniyor ve gereksiz tartışmalara neden oluyordum. Bugün bu özelliğimi, belli yönleriyle törpülesem de, içsel olarak varlığını hissedebiliyorum. Buna karşı mücadele yürütmeye devam edeceğim. Hissettiklerimi somutlamaya çalışacağım. Bu iktidar olma özelliği, toplum içerisindeki en güçlü ve en temel özelliklerden biri olduğu için, köklü bir dönüşümün belli bir süreci kapsaması doğal. Tabi arkasına sığınılacak bir gerekçe olarak ifade etmiyorum bu durumu.

Sevgili ilişkisi
Cins bilincine dair farkındalık sürecini esasen geçtiğimiz yıl yaşadım. Farkına varmamda bulunduğum devrimci ortamın çok büyük katkıları oldu. O ortam içerisinde bir de, yeni bir sevgili ilişkisine başlamış olmam, farkındalık sürecinde çok etkili oldu. Sevgilimle yaşadığım süreçleri tartışma ve çözümleme olanağı oluştu.
Sevdiğim kadının da beni sevdiğine dair hislerim vardı. Duygularımı açtığımda ondan aldığım cevabın evet mi yoksa hayır mı anlamına geldiğini anlayamamam bana, onun bana karşı hissettiğini sandığım duyguların ciddi olmadığını düşündürdü. Bu beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Bende şöyle bir düşünce oluştu: ''madem bana karşı böyle duyguları yoktu ve bir de sıkıntılı da olsa bitmemiş bir ilişkisi de var, o zaman neden bana böyle davrandı?''
Evet, burda çok güçlü erkek özelliklerinin etkisini görmek mümkün. En temel özellik de güvensizlik. Yukardaki düşüncelerimle onun duygularına güvenmemiş oldum. Bu güvensizlik de belli bir süre sıkıntılı şeyler yaşamamıza neden oldu.
...İlle de ''evet'' veya ''hayır'' cevabını beklemek ve karşımdakine hep kendi duygularım cephesinden yaklaşmak da bencilce bir davranıştı. Onun evet veya hayır dememesi, o güne kadar yaşadıklarımızın ve onun duygularına dair hislerimin önüne geçip, düşüncelerimi tek seçeneğe, ''onun duygularının gerçek olmadığı''na itti. Aslında bu da bir erkek psikolojisi: kandırılmışlık psikolojisi ya da kendine güvensizlik olarak da değerlendirebiliriz. Kendime güvensizliğimi bu şekilde ona yansıtmış oldum yani.
Oysa bu durumda onun neden öyle davrandığına dair bir çok seçenek olabilirdi. Örneğin, onun kafasının karışık olması veya bana karşı duyguları olabilir ama henüz kendisini bu tür bir ilişkiye hazır hissetmemiş olabilir ya da biraz düşünmek isteyebilirsin vs. Çoğaltabiliriz. Ama önemli olan, o seçeneklerden herhangi birine kendimi ikna etmekten ziyade onu anlamaya çalışmam olurdu.
''Madem bana karşı böyle duyguları yoktu ve bir de sıkıntılı da olsa bitmemiş bir ilişkisi de var, o zaman neden bana böyle davrandı!''
Bu düşüncemin içerisinde de dar ve feodal bir zihniyet saklı esasında. Sevgilimin eski ilişkisi fiilen bitmiş bir ilişkiydi zaten. Bunu kendisi de ifade ediyordu. Sadece yaşam koşulları sözlü veya yazılı iletilmesini engelliyordu. Doğaldır ki, eski ilişki saygı ve aleniyet çerçevesinde sonlanmalıdır. Ama bir insanın kalbinde iki kişi gerçekten olamaz. Böyle bir şeyin olabilirliğini varsayarsak da, bu davranışın devrimci değerlere uygun olduğunu söyleyemeyiz.
İşte bu bakış açısı ve düşünce yapısından uzak ve aksine feodal bir zihniyetin bana düşündürttükleriydi beni, o zaman, kimi haksız durumlara sürükleyen.
Bu psikoloji üzerine, sürekli yeni olumlu ve olumsuz duygu ve düşünceler eklenerek ilişkimiz sürmeye başladı. İçerisinde bulunduğumuz ortamın da etkileriyle durum benim için iyice karmaşık bir hale gelmeye başlamıştı.
Onunla paylaşımlarımız bende feodal anlamda aitlik ve sahiplenme duygularını kabartmıştı. Bu da ilk defa bir arkadaşımla bu düzeyde bir ilişki kurmamdan ve tabiki feodal kalıntılarımdan kaynaklıydı.
Benim için bu durumun ilk olması, ilişkiyi ne olursa olsun sahiplenme ve onu bir hukuka bağlama konusunda beni, güçlü bir kararlılığa itti. Arkadaşlarla konuşmalarımda bu sebepten o kadar güçlü kararlılık gösterdim. (...)
(...)
Cinselliği yaşadıktan sonra bende gelişen kuşkuculuk, ''acaba''lı ve güvensiz yaklaşım, sonuç olarak da kıskançlığa ve en ufak şeylerden büyük sonuçlar çıkararak ortamı germeme yol açan durumdu. Ben o zaman elbette bu davranışlarımın bilincinde değildim ve kıskançlık ya da güvensizlik olarak algılamıyordum. ''Yaptıklarımın nedenleri vardı çünkü.''
Ben hep haklı olduğumu düşündüğüm, kuşkularım ve iç güdülerimle yaşadıklarımızı kendimce çözümleyip sonuçlara gittim ve mutlakiyetçi yaklaştım. Onu anlayamamak beni, davranışlarından, yaklaşımlarından, söylediklerinden yola çıkarak onun ''esasen ne hissettiğini'' yorumlama çabasına itti. E, tabi böylesine erkeklik özelliklerini bünyesinde barındıran bir zihniyetten de bu durumu anlamaya çalışırken doğru sonuçlara varması beklenemez. Sonuç hep, davranışlarımdan kaynaklı erkliğimin masaya yatırıldığı toplantılara dayandı doğal olarak.
Bulunduğumuz devrimci ortamın da nimeti olan, eksiklerini kolayca fark edip, kendini hızla değiştirip dönüştürme olanağı sayesinde, feodal erk yanlarımın ortaya çıkmasıyla benim yavaş yavaş, çevremdeki kadınları nasıl iradesizleştirdiğim hakkında bilinçlenmeye başlamam, karşılaşmış olduğum bu gerçek karşısında, içimde gerici feodal uçurumlardan saatte 200 km hızla yere çakılmama neden oldu. Çarptığım bu zemin beni epeyce sersemletti ve etkisi uzun süren bir iç ve dış tartışma sürecine soktu. O dönem benim için kendimi anlama, davranışlarımı anlama kargaşasıyla geçmeye başlamıştı.
Sevgilimle yaşadığımız sorunları, yoldaşlarla çözümleyip tartıştığımızda sürekli olarak erklik zebanisiyle yüz yüze gelmem ve esasen bütün tartışmaların sonunda hatalı davranan kişi olmuş olmam öz güvenimi de epeyce sarstı. Bu yüzden ilişkiden vazgeçme eğilimleri ortaya çıktı ama asıl neden iktidarımın tartışılmasına tahamül edemez hale gelmiş olmam ve onu kaybetmekten korkmamdı.
Şimdi ilişkimizi kendi cephemden de besleyerek, onun güçlenmesini istiyorum. Bütün bu geçmiş süreçten ve duygularımın bu hale gelmesinden kendimi sorumlu tutuyorum. Benim düşünce yapım ve erkekliğimden kaynaklıydı bir çoğu.
Marx ve Engels yoldaşlar insanın, insanlaşmasını sağlayan şeyin emek olduğunu söylüyorlar. Yaşamda bütün insanlık dışı basitliklerden kurtulmanın yolu da emektir. Erkeklikten çıkıp, kadına yaklaşmanın yolu da.


Yoldaşla ilişkiler
Yoldaşla ilişkilerimde öne çıkan en belirgin özelliğim, mutlakiyetçi yaklaşımlarım oldu. Bu parçalı bir görünüme sahip, bazen açığa çıkan bir özelliğim. Bu özelliğimin, bazen açığa çıkmasının nedeni, onu bilinçli olarak yönetmeye çalışmamdan geliyor. Kendimi yönetemediğim zamanlarda açığa çıkıyor.
Herhangi bir fikri veya konuyu tartıştığımızda, doğru olduğuna inandığım düşünceye, mutlak doğruymuş gibi yaklaşıyorum ve bunu yoldaşa dayatıyorum. Bu durum da tartışmanın gerilmesine neden oluyor. Kendi doğrularımı, geçmişte olduğu gibi yoldaşa dayatarak onun üzerinde irade kurma çabasıdır bu.
Bu davranış özelliğim, çeşitli düzeylerde kendini var ederek günümüze kadar geldi fakat bundan sonra ona taviz vermeden yürüyeceğim bir süreç oluşturmak için çaba göstereceğim.
Ortaya çıkan bu erkeklik yönlerimi bilince çıkardığım ölçüde, yaşamımı buna göre şekillendirmeye özen gösteriyorum. Her bir davranışımı buna göre sorgulayıp, nasıl olması gerektiği yönünde düşüncelerimi yoğunlaştırarak, dönüşüm sağlamaya çalışıyorum.
Kendi kişiliğimde yeni insanı yaratmayı hedefliyorum. Erkeklikten çıkıp, kadına yaklaşmak. Bunu sadece kadınlara karşı öne çıkan kimi erkek özelliklerimle değil, bir bütün erkek kişiliğimin kendisiyle mücadele ederek. Bunun için de herşeyden önce erkliğin bütün davranışlarımda, konuşmalarımda, düşüncelerimde, tepkilerimde tarihsel ve toplumsal sonuçlardan ötürü var olabileceğini önsel olarak kabul ederek, ona karşı uzlaşmaz bir mücadele verirken, kadına nasıl yakınlaşırım konusunda da arayışlarımı ve okumalarımı sürdürmeliyim.
Yoldaşça Selamlar. Başarılar!

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Bir yoldaşın dönemsel “Erkek Cins Bilinci Raporu”ndan bir bölüm
fc Share on Twitter
 

 

Ocak - Şubat 2013 / Partinin Sesi / Sayı: 73

 

PDF formatında okumak için tıklayınız. 

 

(...)
Aileden koparak devrimci mücadeleye katılmak, çok devrimci bir davranış ve sıçramanın ifadesidir. Ancak ailenin birey üzerinde yarattığı kişilik özelliklerinden kurtulmak bu kadar kolay olmaz. Çocukluktan bu yana, aile ve devlet araçları (okul, medya vb.) bazı kişilik özelliklerimizi şekillendirir. Bu kişilik özellikleri hem cinsler arası ilişkileri, hem de erkeklikten çıkıp, kadına yakınlaşmamızın önünde büyük engeller oluşturur.
Kadına karşı uygulanan erkek davranışlarının en temel özelliği, çeşitli araç, yöntem ve biçimlerle kadını iradesizleştirmektir. Bunlar çeşitli durumlara göre farklılaşır, kadın cinsine yönelik saldırılar daha az görünür duruma gelir ama hizmet ettiği şey, yani kadını iradesizleştirme amacı hiç değişmez.
Bilinçaltıma aşılanan kişilik özelliklerimle, devrimci mücadele içerisinde çevremdeki kadınları nasıl iradesizleştirmeye çalıştığımı, devrimci bilincimin şimdilik yettiği kadarıyla çözümlemeye ve yansıtmaya çalışacağım.

Geçmiş dönem
Parti bu konuyu gündemleştirdiğinde, başlarda bu konuyu daha çok kadınların sorunu olarak algıladım ve son derece ilgisiz bir yaklaşım gelişti. Çıkan dergi ve yazılara göz ucuyla bakıp geçiştirdim. Belli bir süre toplumsal erkekliğimin farkına varmadan yaşamaya devam ettim. Sonraları, kadın yoldaşlarla ve geçmişteki sevgilimle yaşadığım gerilimler dikkatimi çekti. Sorunun nedenini anlayamıyordum ama şiddetli tartışmalar yaşamadan da edemiyordum. Basit nedenlerden dolayı sevgilimle şiddetli bir tartışmanın içerisinde buluyordum kendimi. Ama aynı zamanda birbirimize karşı çok güçlü duygular beslediğimizi de düşünüyorduk. Sorunu analiz etmek istediğimde kendimle ilgili yüzeysel sonuçlara gidiyordum veya belli konularda sorun yaşadığım kadınların suçlu olduğunu düşünüyordum. Şimdi anlıyorum ki, bir erkeklik dürtüsü olan iktidar olma hırsıyla, özelde kadın yoldaşlar ve sevgilim üzerinde kurmaya çalıştığım hegomonyanın dirençle karşılaşması, beni içsel olarak bu durumu kabullenmeyerek gerilim yaratmaya itiyordu. Kaba bir gözlemle anlaşılamayacak biçimde, çevremdeki kadınları iradesizleştirip, onlara kendi fikirlerimi sahiplendirmeye çalışıyordum. Bu olmadığında da öfkeleniyor ve gereksiz tartışmalara neden oluyordum. Bugün bu özelliğimi, belli yönleriyle törpülesem de, içsel olarak varlığını hissedebiliyorum. Buna karşı mücadele yürütmeye devam edeceğim. Hissettiklerimi somutlamaya çalışacağım. Bu iktidar olma özelliği, toplum içerisindeki en güçlü ve en temel özelliklerden biri olduğu için, köklü bir dönüşümün belli bir süreci kapsaması doğal. Tabi arkasına sığınılacak bir gerekçe olarak ifade etmiyorum bu durumu.

Sevgili ilişkisi
Cins bilincine dair farkındalık sürecini esasen geçtiğimiz yıl yaşadım. Farkına varmamda bulunduğum devrimci ortamın çok büyük katkıları oldu. O ortam içerisinde bir de, yeni bir sevgili ilişkisine başlamış olmam, farkındalık sürecinde çok etkili oldu. Sevgilimle yaşadığım süreçleri tartışma ve çözümleme olanağı oluştu.
Sevdiğim kadının da beni sevdiğine dair hislerim vardı. Duygularımı açtığımda ondan aldığım cevabın evet mi yoksa hayır mı anlamına geldiğini anlayamamam bana, onun bana karşı hissettiğini sandığım duyguların ciddi olmadığını düşündürdü. Bu beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Bende şöyle bir düşünce oluştu: ''madem bana karşı böyle duyguları yoktu ve bir de sıkıntılı da olsa bitmemiş bir ilişkisi de var, o zaman neden bana böyle davrandı?''
Evet, burda çok güçlü erkek özelliklerinin etkisini görmek mümkün. En temel özellik de güvensizlik. Yukardaki düşüncelerimle onun duygularına güvenmemiş oldum. Bu güvensizlik de belli bir süre sıkıntılı şeyler yaşamamıza neden oldu.
...İlle de ''evet'' veya ''hayır'' cevabını beklemek ve karşımdakine hep kendi duygularım cephesinden yaklaşmak da bencilce bir davranıştı. Onun evet veya hayır dememesi, o güne kadar yaşadıklarımızın ve onun duygularına dair hislerimin önüne geçip, düşüncelerimi tek seçeneğe, ''onun duygularının gerçek olmadığı''na itti. Aslında bu da bir erkek psikolojisi: kandırılmışlık psikolojisi ya da kendine güvensizlik olarak da değerlendirebiliriz. Kendime güvensizliğimi bu şekilde ona yansıtmış oldum yani.
Oysa bu durumda onun neden öyle davrandığına dair bir çok seçenek olabilirdi. Örneğin, onun kafasının karışık olması veya bana karşı duyguları olabilir ama henüz kendisini bu tür bir ilişkiye hazır hissetmemiş olabilir ya da biraz düşünmek isteyebilirsin vs. Çoğaltabiliriz. Ama önemli olan, o seçeneklerden herhangi birine kendimi ikna etmekten ziyade onu anlamaya çalışmam olurdu.
''Madem bana karşı böyle duyguları yoktu ve bir de sıkıntılı da olsa bitmemiş bir ilişkisi de var, o zaman neden bana böyle davrandı!''
Bu düşüncemin içerisinde de dar ve feodal bir zihniyet saklı esasında. Sevgilimin eski ilişkisi fiilen bitmiş bir ilişkiydi zaten. Bunu kendisi de ifade ediyordu. Sadece yaşam koşulları sözlü veya yazılı iletilmesini engelliyordu. Doğaldır ki, eski ilişki saygı ve aleniyet çerçevesinde sonlanmalıdır. Ama bir insanın kalbinde iki kişi gerçekten olamaz. Böyle bir şeyin olabilirliğini varsayarsak da, bu davranışın devrimci değerlere uygun olduğunu söyleyemeyiz.
İşte bu bakış açısı ve düşünce yapısından uzak ve aksine feodal bir zihniyetin bana düşündürttükleriydi beni, o zaman, kimi haksız durumlara sürükleyen.
Bu psikoloji üzerine, sürekli yeni olumlu ve olumsuz duygu ve düşünceler eklenerek ilişkimiz sürmeye başladı. İçerisinde bulunduğumuz ortamın da etkileriyle durum benim için iyice karmaşık bir hale gelmeye başlamıştı.
Onunla paylaşımlarımız bende feodal anlamda aitlik ve sahiplenme duygularını kabartmıştı. Bu da ilk defa bir arkadaşımla bu düzeyde bir ilişki kurmamdan ve tabiki feodal kalıntılarımdan kaynaklıydı.
Benim için bu durumun ilk olması, ilişkiyi ne olursa olsun sahiplenme ve onu bir hukuka bağlama konusunda beni, güçlü bir kararlılığa itti. Arkadaşlarla konuşmalarımda bu sebepten o kadar güçlü kararlılık gösterdim. (...)
(...)
Cinselliği yaşadıktan sonra bende gelişen kuşkuculuk, ''acaba''lı ve güvensiz yaklaşım, sonuç olarak da kıskançlığa ve en ufak şeylerden büyük sonuçlar çıkararak ortamı germeme yol açan durumdu. Ben o zaman elbette bu davranışlarımın bilincinde değildim ve kıskançlık ya da güvensizlik olarak algılamıyordum. ''Yaptıklarımın nedenleri vardı çünkü.''
Ben hep haklı olduğumu düşündüğüm, kuşkularım ve iç güdülerimle yaşadıklarımızı kendimce çözümleyip sonuçlara gittim ve mutlakiyetçi yaklaştım. Onu anlayamamak beni, davranışlarından, yaklaşımlarından, söylediklerinden yola çıkarak onun ''esasen ne hissettiğini'' yorumlama çabasına itti. E, tabi böylesine erkeklik özelliklerini bünyesinde barındıran bir zihniyetten de bu durumu anlamaya çalışırken doğru sonuçlara varması beklenemez. Sonuç hep, davranışlarımdan kaynaklı erkliğimin masaya yatırıldığı toplantılara dayandı doğal olarak.
Bulunduğumuz devrimci ortamın da nimeti olan, eksiklerini kolayca fark edip, kendini hızla değiştirip dönüştürme olanağı sayesinde, feodal erk yanlarımın ortaya çıkmasıyla benim yavaş yavaş, çevremdeki kadınları nasıl iradesizleştirdiğim hakkında bilinçlenmeye başlamam, karşılaşmış olduğum bu gerçek karşısında, içimde gerici feodal uçurumlardan saatte 200 km hızla yere çakılmama neden oldu. Çarptığım bu zemin beni epeyce sersemletti ve etkisi uzun süren bir iç ve dış tartışma sürecine soktu. O dönem benim için kendimi anlama, davranışlarımı anlama kargaşasıyla geçmeye başlamıştı.
Sevgilimle yaşadığımız sorunları, yoldaşlarla çözümleyip tartıştığımızda sürekli olarak erklik zebanisiyle yüz yüze gelmem ve esasen bütün tartışmaların sonunda hatalı davranan kişi olmuş olmam öz güvenimi de epeyce sarstı. Bu yüzden ilişkiden vazgeçme eğilimleri ortaya çıktı ama asıl neden iktidarımın tartışılmasına tahamül edemez hale gelmiş olmam ve onu kaybetmekten korkmamdı.
Şimdi ilişkimizi kendi cephemden de besleyerek, onun güçlenmesini istiyorum. Bütün bu geçmiş süreçten ve duygularımın bu hale gelmesinden kendimi sorumlu tutuyorum. Benim düşünce yapım ve erkekliğimden kaynaklıydı bir çoğu.
Marx ve Engels yoldaşlar insanın, insanlaşmasını sağlayan şeyin emek olduğunu söylüyorlar. Yaşamda bütün insanlık dışı basitliklerden kurtulmanın yolu da emektir. Erkeklikten çıkıp, kadına yaklaşmanın yolu da.


Yoldaşla ilişkiler
Yoldaşla ilişkilerimde öne çıkan en belirgin özelliğim, mutlakiyetçi yaklaşımlarım oldu. Bu parçalı bir görünüme sahip, bazen açığa çıkan bir özelliğim. Bu özelliğimin, bazen açığa çıkmasının nedeni, onu bilinçli olarak yönetmeye çalışmamdan geliyor. Kendimi yönetemediğim zamanlarda açığa çıkıyor.
Herhangi bir fikri veya konuyu tartıştığımızda, doğru olduğuna inandığım düşünceye, mutlak doğruymuş gibi yaklaşıyorum ve bunu yoldaşa dayatıyorum. Bu durum da tartışmanın gerilmesine neden oluyor. Kendi doğrularımı, geçmişte olduğu gibi yoldaşa dayatarak onun üzerinde irade kurma çabasıdır bu.
Bu davranış özelliğim, çeşitli düzeylerde kendini var ederek günümüze kadar geldi fakat bundan sonra ona taviz vermeden yürüyeceğim bir süreç oluşturmak için çaba göstereceğim.
Ortaya çıkan bu erkeklik yönlerimi bilince çıkardığım ölçüde, yaşamımı buna göre şekillendirmeye özen gösteriyorum. Her bir davranışımı buna göre sorgulayıp, nasıl olması gerektiği yönünde düşüncelerimi yoğunlaştırarak, dönüşüm sağlamaya çalışıyorum.
Kendi kişiliğimde yeni insanı yaratmayı hedefliyorum. Erkeklikten çıkıp, kadına yaklaşmak. Bunu sadece kadınlara karşı öne çıkan kimi erkek özelliklerimle değil, bir bütün erkek kişiliğimin kendisiyle mücadele ederek. Bunun için de herşeyden önce erkliğin bütün davranışlarımda, konuşmalarımda, düşüncelerimde, tepkilerimde tarihsel ve toplumsal sonuçlardan ötürü var olabileceğini önsel olarak kabul ederek, ona karşı uzlaşmaz bir mücadele verirken, kadına nasıl yakınlaşırım konusunda da arayışlarımı ve okumalarımı sürdürmeliyim.
Yoldaşça Selamlar. Başarılar!