01 Eylül 2013 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 131 Amerikan emperyalizmi, tıpkı Irak'a müdahale gibi, “kırmızı çizgi”nin aşılmasından dolayı Suriye'ye müdahale etme kararı aldı. İlk açıklamadan sonra İngiltere ve Fransa da müdahaleye katılacağını duyurdu. Ama Obama'nın bir de Kongre'ye sorayım diyerek Amerikan halkı nezdinde saldırısına meşruiyet aramaya çalışmasından sonra saldırıya hazır güçler açısından bir geri çekilme başladı. Görünen o ki, diplomatik alanda bir uzlaşma olmazsa ABD, tek başına veya İngiltere ve Fransızların da katılımıyla Esad-rejimini kimyasal silah kullandığı için “cezalandırma” operasyonu düzenleyecek. Öncelekli belirtmeliyiz ki, Amerikan emperyalizminin “kırmızı çizgi” anlayışı bir demagojidir, ahlaksızlığın ta kendisidir. 1962-1971 arasında Vietnam kurtuluş mücadelesinde halkın üzerine 6.000 “sorti” yaparak 80 milyon litre zehir püskürten ve onbinlerce Vietnamlıyı katleden Amerikan ordusundan başkası değildi. Irak savaşında radyoaktifli mermiler kullanarak en azından 100 binden fazla Iraklıyı katleden de Amerikan ordusundan başkası değildi. Şimdi utanmazca kimyasal silah kullanma konusunda suçu sabit güçler, Esad-rejimini kimyasal silah kullandı diye “cezalandırmak”, Suriye halkını Esad diktatöründen kurtarmak istiyorlar. Kimyasal bahanesinden önce Suriye sorununda halkını inim inim inleten zalime, diktatöre karşı mücadele demagojisi yapılıyordu. Dünya, Suriye'de Esad diktatörüne karşı mücadele edildiğine inandırılmak istendi. Doğrudur, Esad bir diktatördür, zalimdir. Ama Batılı emperyalist ülkelerin Suriye'ye müdahalesi ile diktatör Esad ve rejimi arasında bağ kurmak oldukça zordur. Türkiye, Katar, S. Arabistan gibi bölge ülkeleri ve başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist güçler, Suriye halkını Esad diktatöründen kurtarmak istiyorlar propagandası yapıldı ve yapılıyor. Bu propagandayı yapanlar, insanlara bu sorunu da dünya politikası, jeostratejik ve jeopolitk kategoriler çerçevesinde düşünmeyi adeta yasaklıyorlar. Suriye'nin Esad gibi bir zalim, bir diktatör tarafından veya demokratik bir rejim kuralları içinde yönetilip yönetilmediği jeopolitik bakımından hiç de önemli değildir. Daha düne kadar Esad, Erdoğan'ın en önemli dostlarından biriydi, aralarında “su sızmıyor”du. Esad, Batılı emperyalist güçlerle de geçinmesini biliyordu, İsrail'in en önemli “gizli dost“uydu. Soruna jeopolitika ve jeostrateji açısından baktığımızda karşımıza tamamen başka çıkarlar yumağı çıkmaktadır; müdahalenin gerçek nedenleri ortaya çıkmaktadır. Monroe Doktrini'nden (1823) bu yana ABD çıkarlarının gerekli kıldığı her durumda ya doğrudan savaşmış, işgal etmiştir ya da “hizaya getirmek” için müdahale etmiştir. Şimdi de aynı anlayışa göre hareket etmektedir. Ortadoğu'nun petrol zenginliği ve stratejik önemi Irak Savaşının temel nedeniydi. Suriye'de Irak'ta olduğu gibi petrol yok, ama Suriye Amerikan emperyalizmi açısından, Akdeniz ile Arap Denizi-Basra Körfezi arasında Ortadoğu'nun merkezinde oldukça stratejik bir konuma sahip. Suriye, aynı zamanda İran'ın Akdeniz'e açılması, Rus emperyalizminin Ortadoğu'da var olması anlamına da gelmektedir. Bu nedenlerden dolayı Suriye'de iç savaş, bir vekalet savaşıdır. Bu savaşın bir yanında Batılı emperyalistleri ve Türkiye, Katar ve S. Arabistan gibi bölgesel güçleri temsil eden, onlar tarafından desteklenen dinsel gerici gruplar ve “Özgür Suriye Ordusu” gibi güçler; çeteler ve paralı askerler, diğer yanında da Esad-rejimi ve onu destekleyen Rusya, Çin, İran ve Hizbullah (Lübnan) yer almaktadır. İç savaş, bloklaşmış emperyalist ülkelerin çıkarları için yerel güçler tarafından sürdürülmektedir. Batılı emperyalist güçlerin Suriye halkına “yardımı” veya Esad rejimini “cezalandırmak” istemesi, Suriye halkının kurtuluşu değil, ona yapılan en büyük kötülüktür; bu bir “şer” hareketidir. ABD önderliğinde Batılı emperyalist güçler daha önce de Afganistan, Irak ve Libya halklarını “kurtarmak” için müdahale etmişlerdi. Onların bugünkü durumu, Suriye halkının geleceğinin nasıl olacağını göstermektedir; Irak, Afganistan ve Libya ne kadar kurtarılmışsa, Suriye de o kadar kurtarılmış olacaktır. “Sınırlı” müdahale, “sınırlı” savaştır. Ama bunun ucu açıktır, nereye varacağı, nasıl gelişeceği kontrol edilemez. Amerikan emperyalizminin “sınırlı” müdahaleden bahsetmesinin esas nedeni, Esad-rejimi yıkılırsa yerine kurulacak düzenin nasıl şekilleneceği sorusundan kaynaklanmaktadır. Esad-rejimine karşı mücadele eden güçler arasında El Kaide ve türevleri olan güçler var. Bunların iktidar ortağı olması başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin korkulu rüyasıdır. Bu, Batılı güçlerin Esad sonrasında karşı karşıya kalabilecekleri bir hegemonya korkusudur. Bu bilinmezlikten dolayı “sınırlı” müdahale, Esad-rejimini belli ölçüde zayıflatacağı ve muhalif güçleri de güçlendireceği için Suriye'de iç savaşı daha da uzun ömürlü yapacaktır. Açık ki olası bir müdahale ile Suriye'de iç savaş uluslararası alanda da yeni bir nitelik kazanacaktır; iki emperyalist blok arasındaki rekabeti, hegemonya mücadelesini keskinleştirecektir. 5-6 Eylülde St. Petersburg (Leningrad) düzenlenen G 20 zirvesinde ekonomik sorunlar yerine Suriye sorununun konuşulması bunu göstermektedir; ABD-Rusya arasında bu sorundan dolayı da çelişkiler, emperyalist rekabet giderek keskinleşmektedir. Öyle görünüyor ki, Rusya'nın kimyasal silahların BM denetimine verilmesi ya da imha edilmesi önerisi, geçici de olsa tarafları bir uzlaşma arayışına götürmektedir... Emperyalist müdahale durumunda Türkiye'nin ne yapabileceğini veya ne durumda olabileceğini bizzat yetkililer açıklıyor. Ortadoğu'nun önemli (belki de en önemli!) aktörü olan, “oyun kurucu” olan Türkiye “çev çev” oldu; Erdoğan'ın deyimiyle “başkalarının peşinden değil, izlenen ve sözü dinlenen bir ülke haline gelen” Türkiye şimdi “Her koalisyonun içine girmeye hazırız” “... şu anda her türlü koalisyonun içine girmeye hazır olduğumuzu söyledik” konumundadır. “Sürükleyen”, “oyun kuran” olmaktan çıkıp sürüklenen, kurulan oyuna katılırım demek bundan daha iyi nasıl açıklanabilir? Ortadoğu'da, en azından Suriye'deki iç savaş sürecinde en akıllı davranan, daha doğrusu doğru politikayı, yapılması gerekeni gerçekleştiren Batı Kürdistan Kürtleri olmuştur: Bu gerici savaşta taraf olmamışlar, kendi yollarında giderek, koşulları değerlendirerek Rojava'da devrimci süreci kurumsallaştırarak ilerletmekteler. Böylece Suriye'de iç savaşta üç cephenin olduğunu veya bu savaşın üç tarafının olduğunu görüyoruz: Bir taraftan Rusya, Çin, İran ve arkalarında (Irak merkezi hükümeti ve Hizbullah/Lübnan) tarafından desteklenen Esad-rejimi, bu blokun karşısında Batılı emperyalist güçler, Türkiye, Katar, S. Arabistan tarafından desteklenen El Kaide ve türevlerinden oluşan dinci, klerikal faşist çeteler ve “Özgür Suriye Ordusu” gibi paralı askerlerden oluşan muhalif cephe yer alırken, üçüncü tarafı da dünya çapında duyarlı insanların, anti-emperyalist, devrimci, komünist parti ve örgütlerin, dört parçasında bütün Kürtlerin desteğini alan PYD nezdinde Batı Kürdistan oluşturmaktadır. ABD veya Batılı emperyalistler Suriye'ye askeri olarak müdahale edebilirler.Bunun sonucunda Esad-rejimi zayıflatılabilir, hatta yıkılabilir, yerine başka bir rejim kurulabilir. Ama bu,”Halk Esad-rejiminin yıkılmasını istiyor“, “Kürt değil, Arap değil, Suriyeliler bir halktır“, demokrasi, özgürlük talepleriyle 2011 baharında sokağa çıkan Suriye halklarının kurtuluşu olmayacaktır. Ortadoğu ve Suriye'nin geleceğini, Ortadoğu ve Suriye halkları ve onların iradesi belirlemelidir... Suriye halkı için Suriye'nin kurtuluşu, demokrasi ve özgürlüğün elde edilişi konusunda Rojava örnek olmalıdır, Rojava'dan öğrenilmelidir. Rojava, Suriye'de çok şeyi niteliksel değiştirdi ve Ortadoğu'da halkların kardeşliği, barış, demokrasi ve özgürlük içinde kendi kendilerini yöneterek yaşamaları için çok şeyi de değiştirebilecek önemdedir. Rojava'nın yanında yer almak, müdahaleye karşı çıkmak, ama aynı zamanda, süren iç savaşta taraf olmaksızın Suriye halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesini desteklemek devrimci görev olarak görülmelidir.
|