Son haftalarda HDK (Halkların Demokratik Kongresi) ve HDP (Halkların Demokratik Partisi) oluşumu Türkiye ve Kuzey Küdistan'da gündemin ilk sıralarında yer almaya devam ediyor. Olumlayanlardan, başarısız kalacağını yazıp çizen geniş bir yelpaze tarafından konuşuluyor. HDK'yi gündemleştiren, bu çatı altında bir araya gelen ve iki yıldan daha fazla bir zamandan bu yana siyasal çalışma sürdüren BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) ve oluşumun diğer bileşenlerinin yaklaşmakta olan seçimlere parti olarak katılmak için partileşme kararı almaları ve bu kararlarını da gerçekleştirmeleridir. Peki bu süreç nasıl başlamıştı? 12 Haziran 2011 milletvekili seçimlerine “Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloku” adı altında katılan güçler, Blok’un seçimlerde elde ettiği başarıyı daha üst bir seviyeye taşımak; bu girişimi kalıcı kılmak, birleşik güçlerle mücadeleyi sürdürmek için adım atmayı doğru gördüler. Ortam böyle bir girişim için uygundu. Nitekim 20 Ağustos 2011'de bir araya gelen Blok bileşenleri ve Blok'ta yer almamış, ama yeni sürece katılmak isteyen siyasal güçlerle birlikte BDP'nin önerisi üzerine bir “Kongre Hareketi”ni inşa etmek için karar aldılar. Bileşenlerin ana gövdesini oluşturanlar zaten parti oldukları için yeni oluşum bir parti olmayacaktı. Yeni oluşum Kongre biçiminde bir örgütlenme olacaktı. Toplumsal mücadelede yer alan, örgütsel bağımsızlığını önemseyen parti ve başkaca oluşumları bir araya getiren bir örgütlenme. Ekim 2011'de düzenlenen kongreye sosyalist partiler, sendikalar, LGBT, kadın ve çevre hareketleri, toplumsal sorunlara duyarlı sivil toplum örgütleri, başta Aleviler olmak üzere Anadolu'da yaşayan çeşitli etnik ve dini topluluk temsilcileri katıldılar. Yeni oluşuma da Halkların Demokratik Kongresi (HDK) adı verildi. Siyasal yönü belli olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (DÖH), Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Emek Partisi (EMEP), Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ve Yeşiller Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Köz, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Türkiye Gerçeği, Sosyalist Yeniden Kuruluş Hareketi gibi parti ve oluşumlar HDK'nın bileşenleri arasındadır. HDK, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da işçi sınıfı ve emekçi yığınların -liberallerin ve küçük burjuva aydınların çokça kullandıkları kavramlarla ifade edecek olursak- “emek ve demokrasi güçlerinin”, bunun ötesinde etnik, dinsel bakımdan toplulukların, dışlananların ortaklaşarak mevcut statükoya karşı bir alternatif olma arayışıdır; başta Kürtler olmak üzere tüm etnik kimliklerin, toplulukların, din ve mezheplerin, kadınların, LGBT bireylerin, çevre hareketlerinin ve bağımsız bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri bir platformdur. HDK ve HDP kongrelerinin farklı çevreler tarafından farklı değerlendirilmesi doğaldır. Herkesin olumlu-olumsuz bir beklentisi var. Eskinin tekrarı diyenlerin yanı sıra bu oluşumun bir umut olduğu görüşünde olanlar da var. Şimdiye kadar bu topraklarda bu doğrultuda atılmış ve hep hüsranla sonuçlanmış çabaların olumluluğa dönüştürülmesidir. Bu anlamda küçümsenemeyecek bir başarı, ileri bir adımdır HDK. Şüphesiz ki, bir dizi eksiklikleri var. Nitekim bunlar son kongrede dile getirilmiştir. Yerelleşmememe, taban örgütlenmelerinin gerçekleştirilememesi, Haziran Ayaklanmasına katılımdaki yetersizlikler; okunan raporda da belirtildiği gibi HDK’nin hedeflerinden hala uzak olması; hitap ettiği güçlerle buluşamaması; bileşenlerini oluşturan güçlerin temsili güç olmaktan çıkmamış olması, yerelleşilme bağlamında meclislerin hedeflendiği gibi oluşturulamaması ve kurulan meclislerin de istenildiği gibi işlevsel olmaması vs. Bütün bu eksiklikler üzerine kongrede konuşuldu. Haziran Ayaklanması HDK oluşumunun ne denli önemli olduğunu çok bariz bir biçimde gösterdi. Ama HDK bu mücadeleye önderlik edecek anlayış ve örgütlenmesini gerçekleştiremedi, ayaklanmada üstüne düşen görevi yerine getiremedi. Bu konuda Kongre katılımcıları hemfikirdi. HDK ve HDP, ilerici, demokratik ve devrimci güçlerin birleşik cephesi olmak istiyorsa, kendi kongresinde bizzat tespit ettiği eksikliklerin giderilmesi için mücadele etmek zorundadır ve bu doğrultuda mücadele edeceğinden de şüphemiz yoktur. Şüphesiz ki, bir taraftan eski alışkanlıkları aşmak, diğer taraftan da yeniyi ortaklaşa inşa etmek kolay değildir. Ama öncelikle bunun olabileceğine inanmak, bu iradeyi sergilemek gerekir. Dünya çapında ekonomik krizin hala devam ettiği, kronikleşmiş işsizliğin diz boyu olduğu, açlığın, sefaletin emperyalist ülkelerde de gündemde olduğu; emperyalistler arası çelişkilerin, rekabetin keskinleştiği ve çatışmaların da gösterdiği gibi askeri boyutlar aldığı; buna karşın “Arap Baharı”nın, “Öfkeliler Hareketi”nin, “İşgalciler Hareketi”nin, Yunanistan'da halk hareketinin, Türkiye'de Haziran Ayaklanmasının, Brezilya'da halk hareketinin, Almanya, İtalya, Fransa gibi birçok emperyalist ülkede milyonların katıldığı işsizliğe, sosyal ve ekonomik hakların tırpanlanmasına karşı protestoların; özgürlük ve demokrasi mücadelesinin, Rojava'da olduğu gibi Kürt ulusal mücadelesinin; bir bütün olarak sermayeye, emperyalizme, baskı ve sömürüye karşı dünya çapında mücadelelerin birbirini tetikleyerek devam ettiği günümüz koşullarında HDK, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da faşist diktatörlüğe karşı mücadelede; genel anlamda ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinde geliştirilmesi, umut bağlanması gereken bir alternatiftir. HDK, HDP'ye sığdırılan bir seçim partisi değildir, olmamalıdır; diğer bir ifadeyle faşist diktatörlüğe karşı bir birleşik cephedir. Türkiye-K. Kürdistan devrimini büyütmenin gündemde olduğu yaşanmakta olan sürecin bir ürünüdür. Partimiz toplumsal gelişmenin bu yönünü gördü. Sonuçta HDK'nin kurulması, sorunu ele alışımızın doğruluğunu gösterdi. HDK, gericiliğe ve faşizme karşı mücadele yürüten ilerici, devrimci güçlerin ortaklaştırılan mücadelede bugün vardıkları aşamadır. HDK, “Bu daha başlangıç”, “mücadeleye devam”, “umuda yolculuk” mesajlarının da gösterdiği gibi, gelişme potansiyeli taşımaktadır; geleceği, yapacağı işe bağlıdır; üçüncü odak olma sorununda belirleyici bir rol üstlenmekle karşı karşıyadır.
|