01 Kasım 2013 / Partinin Sesi / Sayı: 77
Devrimci hareketin 74-80 döneminde en güçlü yanlarından biri kitlelerle sıkı bağları, işçi ve emekçilere, halka duyduğu sarsılmaz güvendi. Her militan, her devrimci kitlelerin içerisinde, sayısız kitle ilişkilerinin tam ortasındaydı. Kuşkusuz bu yalnızca devrimci hareketin ve devrimci militanların başarısı değildi. İşçiler, emekçiler, yoksullar, ezilenler güçlü bir biçimde yeni bir yaşam arayışıyla devrimci ve sosyalist hareketlere yöneliyorlardı. Ancak yine de uyanan, örgütlenmek ve mücadele etmek isteyen yığınlarla bire bir ilişkiler kurma, devrimci hareketin kitlelere yönelimi ve çalışmasının temel bir yöntemi ve tarzı olarak kazanılmıştı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi, faşist zorbalıkla devrimci hareketi kitlelerden koparmayı, tecrit etmeyi başardı. Devrimci yapılar, 1980'lerin ikinci yarısından itibaren toparlanmaya ve kitlelerle bağlarını yeniden inşa etmeye yöneldiklerinde yeni bir durumla karşılaştılar: kitlelerin kendiliğinden devrimci, sosyalist yapılara yöneldiği koşullar geride kalmıştı. 80'lerin sonlarına doğru yükselen işçi hareketinde bu gerçeklik belirgin biçimde açığa çıktı. Gelişen gençlik hareketinin kitle tabanı sınırlıydı. Devrimci, sosyalist harekete yönelim gençlik hareketi bakımından da sınırlı kalmakla birlikte, yine de devrimci hareketi besleyen önemli bir damar oldu. 90'ların başında oluşan yeni tarihi ve siyasal koşullar kuşkusuz çok daha elverişsizdi. Gerek kendine sosyalist diyen revizyonist iktidarların, gerekse de sosyalist yönetimlerin birbiri ardına yıkılması, sayısız devrimci ve komünist partide yaşanan çözülme adeta bir büyük ağırlık ve karabasan gibi devrimci, sosyalist hareketin kitlelerle ilişkilenme çabalarının üzerine yıkıldı. Bu duvarı yarıp geçme irade ve kararlılığına sahip olmayan yapılar, başka şeylerin yanısıra herşeyden önce bu nedenle kitlelere güvenlerini kaybederek kuruma, kopma, kötürümleşme ve varlık hakkını kaybetme yoluna sürüklenmekten kendilerini koruyamadılar. Devrimci, sosyalist harekette kendine dönüklük egemen hale geldi. Adeta bir politika tarzına dönüştü. Devrimci, sosyalist hareket kitle ajitasyonunu güçlü, sistemli ve süregen biçimde geliştirmede başarılı olamadı, kitlelerle bire bir ilşkilenme yöntem ve tarzını ayağa kaldıramadı. Adete kendiliğinden hareketin zayıflığına yenildi. Aynı dönemde politik islamın bu yöntem ve tarzı kaptığı, sermaye olanaklarına da dayanarak çok güçlü biçimde kullandığı görüldü. Günümüzde ulusal demokratik hareketin de bu bakımdan önemli bir düzey yakaladığı gözler önünde. Partimiz, 1990'larda şaha kalkan dünya gericiliğine karşı öncellerinin devrimci yanıtı olarak tarihe girmiştir. Devrimci hareketin rönesansı olarak partimiz, devrimci hareketin en iyi geleneklerini, devrimci kazanımlarını sarsılmaz biçimde sahiplenme, düşünsel ve pratik biçimde güncelleme yönelimi içinde olmuştur. Partimiz kendi yolunu açarak, devrimci iradesine dayanarak ilerlemiş, denebilir ki, 19 yıl boyunca usanmadan akıntıya karşı kürek çekmiş, devrimci, emekçi sol hareketteki kitlelere güvensizlikle daima savaşmış, keza kendi saflarında açığa çıkan kitlelere güvensizlikle ve yansımalarıyla mücadelede duraksamamıştır. Tekrar tekrar politik mücadele ve önderlik tarzını denetlemiş, kitlelere güven ve yöneliminin ilkesel tutarlılığını korumuştur. Nitekim Haziran Ayaklanması partimizin yaklaşım ve yöneliminin, kitlelere sarsılmaz güveninin sağlaması olmuştur. Partimiz varlığı boyunca siyasal ve örgütsel atılım dönemlerinde devrimci hareketin geçmişte kazanılmış kitlelerle bire bir ilişkilenme yöntem ve tarzını, bu devrimci kazanımını güncelleme yönünde ilerlemiş, ancak partinin siyasal eyleminin vasatlaştığı, örgütsel bakımdan daraldığı, ideolojik erezyondan sakınamadığı süreçlerde kitlelere yönelimi zayıflamış, bu koşullar altında parti kadro ve üyeleri, aktivistleri bire bir ilişkiler geliştirme, bire bir propaganda, ajitasyon ve örgütleme yönelim ve duyarlılığı bakımından geri ve kabul edilemez bir duruma itilmişlerdir. Kadro ve üyelerimizin, taraftar ve sempatizanlarımızın kitlelerle bire bir ilişkiler kurma, bire bir ilişkiler içerisinde partiyi anlatma, propaganda, ajitasyon ve örgütleme çalışması yapmaya yönelim ve duyarlılık körelmesi, bu alanda kendini gösteren zayıflık partimizin özellikle örgütleme yeteneğini körelten bir zaaf ve çok ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Bu alanda devrimci eleştiri ve eğitimle, günlük yönetim ve denetimle devrimci bir dönüşümü hızla başarmak zorundayız. 12 Eylül faşist darbesi öncesinde devrimci militanın kitlelerle ilişkilenme tarzı, biraz da halk gerçekliğimizde inanç önderlerinin tarzına benziyordu. Alevi ya da halk islamından inanç önderlerinin geleneksel "halkın güven ve saygınlığıyla varolma", "halktan beslenme", "halka hizmet ederek, sorunlarına çözüm üreterek, bilgelik ve adalet taşıyarak halk için varolma", para ve zenginliğin kirinden korunmayı da simgeleyen "bir lokma bir hırka" mütevazılığı, halka ulaşmayı simgeleyen derviş ve gezgin olma hali, geleneksel halk kültürünün ileri yanları olarak devrimci adanmışlıkla sentezlenerek devrimci militanı esinliyor ve besliyordu. Halk toprağına ayağını güçlü bir biçimde basan devrimci militan kelimenin tam anlamıyla işçiler ve emekçiler, ezilen ve horlananlar, yoksullar arasında yaşıyor, onların sofrasına yer alıyor, onların evinde barınıyor, devrimci, sosyalist fikirleri taşıyor, sosyal sorunlarıyla ilgileniyor ve onları örgütlüyordu. Açıkca görüldüğü gibi bu yalnızca devrimci militanın kitlelerle ilişkilenme tarzı değil aynı zamanda yaşam biçimiydi. Devrimci militanın evi de, düzeni de yoktu. Devrimci görevleri bütün yaşamını şekillendiriyor, devrimci görevleri nereye çağırırsa bir gezgin gibi tereddütsüz oraya yürüyordu. Emekçiler için ulaşılabilir yerde olduğu gibi, onların eleştiri ve denetimine de açıktı, bütün yaşamı billur gibi şeffaftı. İşçi sınıfı ve ezilenlerin siyasal savaşımına önderlik etmek, onları özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde, burjuvazi ve faşist diktatörlük karşısında iradeleştirmek ve ordulaştırmak partimizin varlık nedenidir. Bu nedenledir ki, partimiz, siyasette seyredicilik ve kaydedicilikle açık biçimde mücadele ettiği gibi, işçi sınıfı ve emekçilerden, ezilenlerden uzaklaşmayı, onlara yabancılaşmayı da en kesin biçimde reddededer. İşçi ve emekçilerin arasında, kitlelerin yaşamının içinde olmanın da ötesinde partimiz, baştan itibaren "kitlelerle birlikte politika yapma", "birlikte ortak çalışmalar içerisinde dönüştürme" ve kendi saflarına kazanmayı/örgütlemeyi politika tarzının köşe taşları arasına yerleştirmiş, devrimci hareketin kitlelere tepeden bakan bürokratik ve buyurgan, kibirli dışarıdan emirler yağdıran önderlik anlayışı ve tarzıyla mücadele içinde ilerlemiştir. Partimiz kitlelere yönelimini, içerisinden geçmekte olduğumuz tarihsel dönemin, işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilenlerin siyasal durumunun gerçeklerine uyarlamış, kitlelere hücum etme ve kitleleri fethetme yönelimini geliştirmeye çalışmıştır. Kitleleri fethetme yaklaşımı, partimizin siyasal ve örgütsel yönelimlerini, denebilir ki, tam kesişme noktasında devrimci iradeyi vurgulayarak en pratik biçimde özetler. Ne var ki, maalesef kitleleri fethetme yöneliminin örgütsel karşılığı anlaşılamamış ve devrimci biçimde yanıtlanamamıştır. Kitlelere hücum, partinin siyasal eyleminde, özellikle güçlü biçimde örgütlenmiş siyasal kampanyalarda karşılığını bulduğu ölçüde kitleleri fethetme yöneliminin örgütsel gereklerini yerine getirme sorunu yakıcı bir hal almış, partinin siyasal ve örgütsel gelişimini sürdürebilmesi için acilen çözmesi gereken bir düğüm, bir sorun olarak önüne dikilmiştir. Kitleleri fethetme yönelimi, kitlelerle ilişkilenişte genel bir siyasi etki ve saygınlık yaratmanın ötesine geçmeyi, işçi sınıfı ve ezilenlerin siyasal bilinci, mücadele ve örgütlenme isteği uyanmakta olan kesimleriyle bire bir ilişkiler kurmayı; propaganda, ajitasyon ve örgütleme çalışmasını bire bir ilişkiler zemininde geliştirerek sonuç almayı, partinin devrimci iradesini vurgular. Kitlelerin size gelmesini, ilişkiye geçmesini bekleyemezsiniz, onlara gitmesi gereken sizsiniz! Nasıl ki, kitlelere hücum, kitle ajitasyonunun etkili tarzda örgütlenmesi yolundan partiyi kitlelerle siyasal etkileşime sokmayı hedefliyorsa, kitleleri fethetme yönelimi de partiyle siyasal etkileşime giren işçi ve emekçilerle, gençler ve kadınlarla "bire bir" ilişkilenerek örgütsel bağlar kurmayı, ortak-birlikte çalışmalar örgütlemeyi, bu çalışmalar içerisinde dönüştürmeyi, görevler vererek, parti ortamına çekerek, örgütlemeyi, "koparıp almayı" hedefler. Fiili meşru mücadele temelinde parti çizgisini uygulama çalışması içerisindeki tüm kuvvetlerimizin kitlelerle ilşkileniş tarzını, özellikle insanlarla bire bir ilişkiler kurma, propaganda, ajitasyon ve örgütleme çalışmasını bire bir ilişkiler temelinde geliştirme yolunda dönüştürmeleri, günün en yakıcı devrimci görevleri arasındadır. Parti örgütlerinin, kadro ve üyelerin, aktivistlerin kitle denizindeki insanlarla bire bir ilişkiler geliştirmede, bire bir ilişkiler temelinde propaganda, ajitasyon ve örgütleme çalışması yürütmede varolan yönelim ve duyarlılık zayıflığıyla, kitlelerden kopukluk ya da gettolarında devrimci enerjilerini en düşük verimle tüketmek anlamına gelen bu geri ve kabul edilemez durumla ideolojik mücadeleyi geliştirmek, eleştiri, eğitim, denetim gibi devrimci araçlara dayanarak tarzı dönüştürmek zorundayız. Haziran Ayaklanması da devrimci militanı bu tarz çalışmayı yükseltmeye davet ediyor. Haziran ayaklanmasının ortaya çıkardığı "yeni militan tipi"ni dikkatle inceleyelim, ondan öğrenelim. Haziran ayaklanmasıyla partiye gelen yeni devrimci güçlerin ayırıcı bir özelliği zengin ve sınırsız kitle ilişkileri ortamında hareket ediyor olmalarıdır. Klişelerden ve kalıplardan uzaklıkları ve yaratıcılıkları diğer bir çarpıcı özellikleridir. Tabi ki, bu yeni militan tipinin partili tarzda örgütlü hareket etme yeteneği kazanması, parti çizgisi ve tarzını edinmesi, parti tarihini deneyimleriyle donatılması vb. gerekiyor. Ama aynı zamanda Haziran ayaklanmasının ortaya çıkarttığı bu yeni devrimci militan tipinin üstün ve güçlü yanlarından öğrenmekte duraksamamalı, kendimizi olabilecek en yüksek hızla onların güçlü ve üstün yanlarına adapte etmeliyiz. Böylece diyebiliriz ki, Haziran ayaklanması da emekçi sol hareketi ve partimizi, devrimci hareketimizin en güçlü devrimci geleneklerini ayağa kaldırmaya çağırıyor.
|