Devrime Dokununca
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

01 Ocak 2014 /Partinin Sesi / Sayı: 78

 

Rojava'nın sarı sıcak topraklarında savaşın toz ve barut kokusunu soluyup devrimi yaşamaktayım şimdilerde. Bir ulusun diriliş, ayağa kalkış ve kendi topraklarına kök salışının tanıklığı bu. Yıllarca sürmüş esaretin özgürlük haykırışıyla buluşan bedelidir ödenen. Devrimi düşlemekle görmek arasındaki farkı anlamanın adresidir şimdi Rojava toprakları. Düşler kadar güzel, acıların, ödenen bedellerin can yakıcılığı kadar gerçek. Bir devrimin sıcaklığındaki dönüştürücü gücü görmek mümkün her adımda. Geçmişte korkuların, kaygıların esiri olan halk, bugün devrimin yapıcıları, savaşçıları. 7'den 70'e her yaştan insanın yapacak işi, oynayacağı rolü var devrimde. Bir yanda savaşın sıcak siperlerinde, mevzilerinde sürüyor yaşam, diğer yandan yeni bir yaşamı inşa etmenin zorluğu, zorunluluğu.
Kent kent, sokak sokak, köy köy yürütülmekte savaş. Düşmanın çeşitliliğinin fazla önemi yok. Aslolan Rojava topraklarını düşmandan arındırmak ve korumak. Düşmanı darbelemek, kovmak ve mevzilerde düşmanı beklemek. Saldırı-savunma ekseninde savaş taktiklerinin bütününü yaşamak mümkün. Bulunduğum yer düşman saldırısının hedefi konumundaki bir köy. Tıpkı hemen yanı başımızda bulunan civar köyler gibi. Mevzilendiğimiz köyler Kürt köyleri. Karşımızda ise düşmanın mevzilendiği Arap köyleri bulunuyor. Mevziler, hem sabrın, hem öfkenin bilendiği alanlar. Her gün farklı noktalardan şehit haberlerini almak ve karşıda duran düşmana vurmak için uygun ana kadar sabırla beklemek.
Savaşın olağan akışında olağanlaşıyor şehit düşmek. Olağanlık savaş mevzilerine hakimken Kürt ulusu her şehadeti alkış ve zılgıt sesleri eşliğinde yüceleştiriyor. Çocukları, kardeşleri, akrabaları kendinden önce şehit düşmüş yoldaşlarla savaş sürüyor. Bulunduğum mevzideki beş çocuk babası arkadaşın, henüz yeni evlenmiş arkadaşın savaş isteği, düşmana öfkesi karşısında bir kez daha dönüp kendime sorular soruyorum. 'Ama'ların, gerekçelerin, kaygıların düşmana duyulan öfke karşısında nasıl da hiçleştiğini görüyorum bir kez daha. Bir saldırı grubu belirlendikten sonra ismi bulunmayanların kızgınlıkları, söylenmeleri çalınıyor kulaklarımıza. Savaşa gelmişken, beklemek isyana neden. Hiç kimse sevdalı değil ölüme, ancak düşmanı yenme isteği çok güçlü. Karşımızda bulunan düşmanın caniyane yüzü net, çıplak. Başları kesilen, işkence edilen yoldaşların hiç bir savaş hukukunda, ahlakında yeri yokken, düşmana duyulan öfkenin de sınırı yok. Savaş koşullarının yarattığı yokluk, yoksulluk ne kadar da değersiz şimdilerde. Tüm sohbetler düşman ve onun mevzilerine, ahlak yoksunu kirli yüzüne dair.
Savaş henüz tamamlanmamışken belleklere zafer nakşedilmiş durumda. Artık Rojava özgür ve özgür kalması için sonuna kadar savaşılacak.
Yaşamın olağan akışı içinde yoldaş olmakla, savaş mevzisinin sıcaklığında yoldaş olmak arasında fark var mıdır diye sorsalar daha önce, hayır yok derdim. Şimdiyse anlıyorum ki savaşın sıcak ortamında yoldaşlık da hızla kendisini hissettiriyor, gösteriyor. Her şey hızla paylaşılır oluyor. Savaşta da olsa, insan tüm renklerini üzerinde taşıyor, bencillikleriyle, güzellikleriyle kendini yaşıyor. Üstü örtük kalan yanları çözülüyor, örtülerinden soyunuyor...

V. Arin

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Devrime Dokununca
fc Share on Twitter
 

 

01 Ocak 2014 /Partinin Sesi / Sayı: 78

 

Rojava'nın sarı sıcak topraklarında savaşın toz ve barut kokusunu soluyup devrimi yaşamaktayım şimdilerde. Bir ulusun diriliş, ayağa kalkış ve kendi topraklarına kök salışının tanıklığı bu. Yıllarca sürmüş esaretin özgürlük haykırışıyla buluşan bedelidir ödenen. Devrimi düşlemekle görmek arasındaki farkı anlamanın adresidir şimdi Rojava toprakları. Düşler kadar güzel, acıların, ödenen bedellerin can yakıcılığı kadar gerçek. Bir devrimin sıcaklığındaki dönüştürücü gücü görmek mümkün her adımda. Geçmişte korkuların, kaygıların esiri olan halk, bugün devrimin yapıcıları, savaşçıları. 7'den 70'e her yaştan insanın yapacak işi, oynayacağı rolü var devrimde. Bir yanda savaşın sıcak siperlerinde, mevzilerinde sürüyor yaşam, diğer yandan yeni bir yaşamı inşa etmenin zorluğu, zorunluluğu.
Kent kent, sokak sokak, köy köy yürütülmekte savaş. Düşmanın çeşitliliğinin fazla önemi yok. Aslolan Rojava topraklarını düşmandan arındırmak ve korumak. Düşmanı darbelemek, kovmak ve mevzilerde düşmanı beklemek. Saldırı-savunma ekseninde savaş taktiklerinin bütününü yaşamak mümkün. Bulunduğum yer düşman saldırısının hedefi konumundaki bir köy. Tıpkı hemen yanı başımızda bulunan civar köyler gibi. Mevzilendiğimiz köyler Kürt köyleri. Karşımızda ise düşmanın mevzilendiği Arap köyleri bulunuyor. Mevziler, hem sabrın, hem öfkenin bilendiği alanlar. Her gün farklı noktalardan şehit haberlerini almak ve karşıda duran düşmana vurmak için uygun ana kadar sabırla beklemek.
Savaşın olağan akışında olağanlaşıyor şehit düşmek. Olağanlık savaş mevzilerine hakimken Kürt ulusu her şehadeti alkış ve zılgıt sesleri eşliğinde yüceleştiriyor. Çocukları, kardeşleri, akrabaları kendinden önce şehit düşmüş yoldaşlarla savaş sürüyor. Bulunduğum mevzideki beş çocuk babası arkadaşın, henüz yeni evlenmiş arkadaşın savaş isteği, düşmana öfkesi karşısında bir kez daha dönüp kendime sorular soruyorum. 'Ama'ların, gerekçelerin, kaygıların düşmana duyulan öfke karşısında nasıl da hiçleştiğini görüyorum bir kez daha. Bir saldırı grubu belirlendikten sonra ismi bulunmayanların kızgınlıkları, söylenmeleri çalınıyor kulaklarımıza. Savaşa gelmişken, beklemek isyana neden. Hiç kimse sevdalı değil ölüme, ancak düşmanı yenme isteği çok güçlü. Karşımızda bulunan düşmanın caniyane yüzü net, çıplak. Başları kesilen, işkence edilen yoldaşların hiç bir savaş hukukunda, ahlakında yeri yokken, düşmana duyulan öfkenin de sınırı yok. Savaş koşullarının yarattığı yokluk, yoksulluk ne kadar da değersiz şimdilerde. Tüm sohbetler düşman ve onun mevzilerine, ahlak yoksunu kirli yüzüne dair.
Savaş henüz tamamlanmamışken belleklere zafer nakşedilmiş durumda. Artık Rojava özgür ve özgür kalması için sonuna kadar savaşılacak.
Yaşamın olağan akışı içinde yoldaş olmakla, savaş mevzisinin sıcaklığında yoldaş olmak arasında fark var mıdır diye sorsalar daha önce, hayır yok derdim. Şimdiyse anlıyorum ki savaşın sıcak ortamında yoldaşlık da hızla kendisini hissettiriyor, gösteriyor. Her şey hızla paylaşılır oluyor. Savaşta da olsa, insan tüm renklerini üzerinde taşıyor, bencillikleriyle, güzellikleriyle kendini yaşıyor. Üstü örtük kalan yanları çözülüyor, örtülerinden soyunuyor...

V. Arin