Devrimci cins bilinci, her günkü pratikte, gündelik yaşam ve eylemde en belirgin olarak cinsler arası ilişki ve davranış biçimlerinde üretilir ve ifade bulur. Cins bilinci, ilk ve en belirgin ifadesini, kabaca kavrandığı üzere kadının erkekle ilişkisinde değil, kadının kadınla ilişkisinde bulur. Zira birey olarak kadın, şu veya bu erkeğe ya da erkek cinsine henüz tanımlayamadığı, bilince dönüşmemiş bireysel bir öfke de duyabilir, tepki de gösterebilir ya da bireysel ileri çıkışlar da sergileyebilir, ama cins bilinci kaçınılmaz olarak kolektif bilinçtir, bir kolektif aidiyet duygusudur, birey olarak yaşadığı sorunların, toplumun belli bir bölüğüne ait olmasından kaynaklanıyor olduğunun bilincidir. Bu yüzden devrimci kadının kadın olma bilinci, cins bilinci, eğer “bilinç”ten bahsedilecekse, mutlaka kadınla doğru ilişki kurmada somutlanmak zorundadır. Kadınla geçinemeyen, kadına üstten bakan, kadını küçümseyen, kadından güç almayan ya da güç alabileceğini düşünmeyen, kadının yönetimini kabul etmeyen, kadınla rekabete giren yaklaşım, davranış, düşünüş ve ifade biçimleri, kadın özgürlük sorunu üzerine söyledikleri, bireysel ileri çıkış düzeyi, erkekle/erkek egemenliğiyle kavga eylemi ne olursa olursun, zayıf bir cins bilincine denk düşer ve kadın komünistin devrimci gelişimini kötürümleştirir. Kadının kadına yaklaşımı, kendi varoluşuna yaklaşımının da yansımasıdır. “Kadın devrimi”, kadın özgürlük mücadelesini, aynı zamanda bir bütün özgürlük ve sosyalizm mücadelesini, cins çelişkisinin de çözümüne bağlar. Aslında emekçi kadın hareketi tarihine yön vermiş olan anlayışlar, niyetlerinin tümüyle dışında ve objektif olarak, kadının eylemiyle esasen “kadınlar da yapabilir” düzleminde ilişkileniyorlardı. “Kadın devrimi” ise, “daha fazlasını kadınlar yapabilir” anlayışını içeriyor. Yani süregiden bir mücadeleye kadın cinsini bir toplumsal kuvvet olarak ve kadın hareketini bir toplumsal dinamik olarak, yine niyetten bağımsız, “yedeklemeyi” ya da daha ilerisi “kazanmayı” değil, kadını bu mücadelenin nihai zaferinin temel öznesi ve önderi ilan etmeyi içeriyor. İlk anlayış, kadının özgünlüklerine esasen “katlanmayı ve kapsamayı” temel alırken, ikincisi bunları “bizzat açığa çıkarmayı ve içermeyi” temel alıyor. Kuşkusuz ilki, kendi tarihsel koşulları içerisinde büyük devrimci bir yaklaşım ve eylemdi, kendi sınırlarına varmış olması ayrı bir sorundur. Amacımız, bu deneyimin eleştirisine girişmek değil, nereden ileri gitmek gerektiğinin verilerini sıralamak. Kadın dayanışması, kavram ve anlayış olarak aslında bu düzeyin bir ürünüydü. Dayanışma, bir toplam içinde tek tek bireylerin, belli bir “özellikleri” nedeniyle de ek olarak birbirini desteklemesi anlamına geliyordu. Yoldaşlaşma ise, tam da bu “özellikler” nedeniyle belli bir toplumsal kuvveti özellikle temsil eden bireyler arası ilişkiyi tanımlıyor. Bu nedenle komünist kadınlar arasındaki ilişki, kadın devriminin üzerinde inşa edildiği temel, cins bilincinin en dolaysız göstergesi ve kolektif kadın önderleşmesinin günlük üreticisi olarak, özenle ve en sağlıklı biçimde inşa edilmek zorunda. Aynı nedenle kadın yoldaşlığı, kadının kadınla kurduğu herhangi tipte olumlu ilişkiye, “iyi geçinmeye” vb. de indirgenemez. Kadın yoldaşlığı, “yoldaşlık” kavramıyla ifadelendirilen tüm ilişkiler gibi, salt bir arkadaşlık değil, “mücadele yoldaşlığı”, “yol arkadaşlığı”, “silah arkadaşlığı”dır. En ileriyi temsil eden ve en ilerisi için dövüşenlerin kavga yoldaşlığıdır. Yapıcılığı da, sevgisi de, karşılıklı emeği de, geriliklerle dövüşme ve ileri olanda buluşmaya dayanır. Kadın yoldaşlığının özünde, temsil ettiği ezilen cinse ve bu cinsin diğer öncü temsilcilerine duyulan sevgi ve bu sevgiden üretilen karşılıklı emek vardır. Kadın yoldaşlığı, erkek egemenliğine karşı yürütülen kavga ve her türden devrimci görevin düşünülmesi, planlanması ve gerçekleştirilmesinde kadınlar arasındaki devrimci işbirliğidir. Uyumlu çalışmadır. Frekans birliğidir. “Kadın yoldaşlığı” aynı zamanda şu fikri içerir: madem özel mülkiyetten doğan ayrımların tasfiyesini cins çelişkisinin çözümüne dek taşımaya önderlik edecek olan toplumsal kuvvetin, işçi, emekçi kadınların temsilcileri/savaşçıları arasında kurulan ilişkiden bahsediyoruz, o halde bir ön kabul, bir teorik doğru olarak, “kadının özgürlük potansiyeli, devrimci potansiyeli, değiştirici gücü erkeğinkinden fazladır” diyoruz. Tüm teorik doğrular gibi bu da, gerçek hayatta, sayısız başkaca faktörün etkisi altında çok değişik biçimlerde gerçekleşiyor, nasıl ki işçi sınıfının özel mülkiyetten yoksun olması, pratikte doğrudan doğruya mülkiyetçilik duygusundan yoksun olması anlamına gelmiyorsa. Ancak bu doğru, şu fikirde netliği ve inancı üretir: kadın, devrimci mücadeleye atılarak yaşadığı kopuşu, mücadelenin gücünden, kadın ve erkek savaşçılarıyla partinin toplam gücünden olduğu kadar, komünist kadının cins bilinciyle örgütlenmiş gücünden, kadın yoldaşlığından ve kadın yoldaşlarından güç alarak büyütürse, ortaya çıkaracağı özgürleşme gücünün özgün üstünlükleri olacaktır. Erkeğe yaslanan, erkekten güç almaya çalışan yaklaşımın tersine, bu gücü açığa çıkarmak ve mücadeleye kazanmak için emek vermek, bu güçten kuvvet almak devrimci mücadeleyi büyütür. Cins bilinci, komünist kadın bakımından, aynı zamanda başarı ve başarısızlıkları, eksiği ve fazlasıyla cinsini temsil ettiğinin bilincidir. Cinsinin başkaca ileri temsilcileriyle gurur duyma, kendi başarılarını bireysel algılamayıp cinsine mal etme, cinsinin başarısı için de görevleriyle militanca ilişkilenip başarmak isteme, deneyimlerini paylaşma, gelişkin yönlerini kadın yoldaşına aktarma, öğretme, kadın yetiştirme ve kadın tarafından yetiştirilmeye inanma, “erkek tarafından onanma ve beğenilme” isteğinden, duygusundan bu temelde kopuşma, komünist kadınların tek tek ve toplu olarak özgürleşme gücünü ve devrimci niteliğini yükseltmede müthiş bir dayanak olacaktır. Kadın yoldaşlığı, kadına yaklaşımda sadece içerik olarak değil, biçimde de kadın tarzında dönüşümü gerektiriyor. Kadın komünistin kadınla ilişkisinde, erkekçe öğütçülük ve öğreticilik, tartışmada, eleştiride hoyratlık ve kırıcılık, yapıcı bir mücadeleciliğin yerine geçemez. Kadının kolektif gücünün yarattığı ve yaratacağı bu değerler, partinin toplam niteliğinin çok yönlü gelişimi bakımından büyük bir kaynaktır. Kadın devrimi, herşeyden önce, bugünkü komünist kadının kişiliğinde ve eyleminde kurulacak. Yoldaş kadınların örgütlü eylemi, devrimci mücadelenin sınırsız emek ve bedelle yarattığı değerler hazinesine ve zaferlere yenilerini ekleyecektir.
|