TÜRK BURJUVA PARLAMENTOSU “YOLSUZLUK VE RÜŞVET”İ AKLADI
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

01 Şubat 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 148

 

17-25 Aralık 2013 tarihinde, AKP hükümeti'nde 4 bakanın da içinde yer aldığı büyük bir yolsuzluk ve rüşvet skandalı yaşandı. AKP hükümeti, somut ve suçüstü delillerle sarsıldı, ancak her zaman ki gibi, karşı gösteriler ve demagojik söylemlerle yıkılmaktan kurtuldu. Ne var ki, halklarımız ve emekçiler nezdinde bu hırsızlık ve kirlilik aklanmadı. Böylece burjuva devlet ve hükümet yönetimlerinin dünyadaki büyük tarihsel yolsuzluklarına yeni bir örnek daha eklenmiş oldu.

 

Karapara aklama ve yolsuzlukların ulaştığı rakamlar 87 milyon Avro ya da 100 milyon dolar civarında. Bütün somut delillerle somutlanmış yolsuzluk örnekleri, toplumda espri kaynağı olmaya başladı. İranlı Reza Zarrab'ın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a verdiği saat 300 bin İsviçre frankı değerinde; Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde ayakkabı kutusu içinde 4,5 milyon dolar para bulundu. İçişleri Bakanı M. Güler'in oğlunun yatak odasında 7 çelik kasa içinde milyonlarca TL para yakalandı. Türkiye, aynı skandalın daha onlarca somut yolsuzluk örnekleriyle iki yıl boyunca çalkalandı. Hırsızlık ve yolsuzluk AKP hükümetiyle özdeşleşti.

 

Bu yolsuzluk ve rüşvet ağı, dönemin Türkiye Başbakanı (bugünün Cumhurbaşkanı) T. Erdoğan'a kadar uzandı. Yolsuzluk şebekesi içinde başbakan, bakanlar, iş adamları, belediye başkanları, bürokratlar, bankacılar ve çeşitli kamu görevlileri yer aldılar. Yüzlerce insan hakkında soruşturmalar yapıldı, fezlekeler hazırlandı. Gözaltılar ve tutuklamalar yaşandı.

 

Osmanlı Sultanı gösterileriyle dünyaya fiyaka satan, rejimi faşist yasa ve kurumlarla tahkim eden ve başkanlık sistemini fiilen uygulayan T. Erdoğan, yolsuzluk soruşturmalarına dahil edilmedi. Faşist rejim ve büyük sermaye T. Erdoğan'ı aklamayı yeğledi. Ancak, AKP hükümeti bakanlarından Egemen Bağış (Avrupa Birliği Bakanı), Muammer Güler (İçişleri Bakanı), Zafer Çağlayan (Ekonomi Bakanı), Erdoğan Bayraktar (Çevre ve Şehircilik Bakanı) istifa etmek zorunda kaldılar.

 

Bu büyük yolsuzluk skandalı, bir dönem birlikte ülkeye yönettikleri F. Gülen Cemaatiyle içine girdikleri çıkar çelişkisi ve çatışması üzerine gerçekleşti (F. Gülen ABD yaşamakta, Türkiye ve ABD'nin din adamı olarak uluslararası alanda ve Türkiye'de kullandıkları bir şahsiyet). F. Gülen cemaati yandaşı polis, yargı mensupları ve çeşitli devlet bürokratları, topladıkları belge, bulgu ve görüntülerle, ses cihazlarıyla başbakan ve bakanların, onların yakınlarının bütün kirlilik ve hırsızlıklarını ortaya döktüler. Öyle ki, yolsuzluklar, rüşvetler ve çıkar sağlamalar gizlenemez hal aldı.

 

Tabii ki, AKP'nin 12 yıldır ülkeyi yönetiyor olması, devlet kurumları içinde adım adım bir hakimiyet ve yeni yapılanmayı birlikte getirdi. Yani devlet AKP'leşti, AKP devletleşti. Dolayısıyla yolsuzluk ve rüşvet soruşturması, AKP'nin karşı saldırı dalgası ve “paralel devlet” dediği F. Gülen hareketini tasfiye etme, polis, yargı mensuplarını açığa alma ve görev değişiklikleri hamlesiyle karşılandı. T. Erdoğan, F. Gülen'i kastederek “inlerine kadar gireceklerini” belirtti ve devleti F. Gülen güçlerinden temizlemeye yöneldi. Tabii ki, bu “temizlik” aynı zamanda kendi kirlilik ve yolsuzluklarını örtme faaliyeti ve politikası anlamına geliyordu.

 

İşte yolsuzluk ve rüşvet skandalı da, bu tasfiye ve saldırı dalgası içerisinde gizlendi. Polis ve yargı mensuplarına, soruşturma ve açıklamalara yasaklar getirildi. Rakip burjuva medya susturuldu, büyük gözaltılara girişildi. Korku, tahdit ve tutuklamalarla göz çıkaran yolsuzlukların üzeri örtüldü. Soruşturmayı yapan polis müdürleri, savcılar, tutuklama yapan mahkeme heyetleri ve yargıçlar meslekten atıldı ya da yerleri değiştirildi. Soruşturmalara yayın yasağı getirildi. Suçüstü kirlilikler zamana yayılarak, unutturularak toplumun hafızasında silinmek istendi. Yolsuzluk ve rüşvet olayları, hükümete karşı iç ve dış güçlerin “darbeci” politikaları veya saldırıları komplolarıyla açıklandı.

 

TBMM'de oluşan yolsuzluk komisyonuna bile yayın yasağı getirildi. HDP'in komisyon üyesi o nedenle komisyondan istifa etti. Meclis komisyonu, bakanların AYM da yargılanmasını reddetti. TBMM'ne gelen dosyanın yüce divana gönderilmesi, yine AKP'li vekillerin oylarıyla engellendi.

Ancak AKP hükümeti, diğer sistem partileri gibi, kendisine bulaşan bu kara lekeyi temizleyemez. AKP, hükümet olmanın son yıllarını yaşamaktadır. İşçi sınıfı ve halklarımız, emek ve emekçi düşmanı AKP hükümetini de yıkacaktır. Ve 7 Haziran seçimlerinde özgürlük, adalet ve eşitlik talepleriyle yeni yaşam vadeden HDP'ye sunacakları destekle hesap sormanın yolunu açacaklardır.r.

 

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

TÜRK BURJUVA PARLAMENTOSU “YOLSUZLUK VE RÜŞVET”İ AKLADI
fc Share on Twitter
 

01 Şubat 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 148

 

17-25 Aralık 2013 tarihinde, AKP hükümeti'nde 4 bakanın da içinde yer aldığı büyük bir yolsuzluk ve rüşvet skandalı yaşandı. AKP hükümeti, somut ve suçüstü delillerle sarsıldı, ancak her zaman ki gibi, karşı gösteriler ve demagojik söylemlerle yıkılmaktan kurtuldu. Ne var ki, halklarımız ve emekçiler nezdinde bu hırsızlık ve kirlilik aklanmadı. Böylece burjuva devlet ve hükümet yönetimlerinin dünyadaki büyük tarihsel yolsuzluklarına yeni bir örnek daha eklenmiş oldu.

 

Karapara aklama ve yolsuzlukların ulaştığı rakamlar 87 milyon Avro ya da 100 milyon dolar civarında. Bütün somut delillerle somutlanmış yolsuzluk örnekleri, toplumda espri kaynağı olmaya başladı. İranlı Reza Zarrab'ın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a verdiği saat 300 bin İsviçre frankı değerinde; Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde ayakkabı kutusu içinde 4,5 milyon dolar para bulundu. İçişleri Bakanı M. Güler'in oğlunun yatak odasında 7 çelik kasa içinde milyonlarca TL para yakalandı. Türkiye, aynı skandalın daha onlarca somut yolsuzluk örnekleriyle iki yıl boyunca çalkalandı. Hırsızlık ve yolsuzluk AKP hükümetiyle özdeşleşti.

 

Bu yolsuzluk ve rüşvet ağı, dönemin Türkiye Başbakanı (bugünün Cumhurbaşkanı) T. Erdoğan'a kadar uzandı. Yolsuzluk şebekesi içinde başbakan, bakanlar, iş adamları, belediye başkanları, bürokratlar, bankacılar ve çeşitli kamu görevlileri yer aldılar. Yüzlerce insan hakkında soruşturmalar yapıldı, fezlekeler hazırlandı. Gözaltılar ve tutuklamalar yaşandı.

 

Osmanlı Sultanı gösterileriyle dünyaya fiyaka satan, rejimi faşist yasa ve kurumlarla tahkim eden ve başkanlık sistemini fiilen uygulayan T. Erdoğan, yolsuzluk soruşturmalarına dahil edilmedi. Faşist rejim ve büyük sermaye T. Erdoğan'ı aklamayı yeğledi. Ancak, AKP hükümeti bakanlarından Egemen Bağış (Avrupa Birliği Bakanı), Muammer Güler (İçişleri Bakanı), Zafer Çağlayan (Ekonomi Bakanı), Erdoğan Bayraktar (Çevre ve Şehircilik Bakanı) istifa etmek zorunda kaldılar.

 

Bu büyük yolsuzluk skandalı, bir dönem birlikte ülkeye yönettikleri F. Gülen Cemaatiyle içine girdikleri çıkar çelişkisi ve çatışması üzerine gerçekleşti (F. Gülen ABD yaşamakta, Türkiye ve ABD'nin din adamı olarak uluslararası alanda ve Türkiye'de kullandıkları bir şahsiyet). F. Gülen cemaati yandaşı polis, yargı mensupları ve çeşitli devlet bürokratları, topladıkları belge, bulgu ve görüntülerle, ses cihazlarıyla başbakan ve bakanların, onların yakınlarının bütün kirlilik ve hırsızlıklarını ortaya döktüler. Öyle ki, yolsuzluklar, rüşvetler ve çıkar sağlamalar gizlenemez hal aldı.

 

Tabii ki, AKP'nin 12 yıldır ülkeyi yönetiyor olması, devlet kurumları içinde adım adım bir hakimiyet ve yeni yapılanmayı birlikte getirdi. Yani devlet AKP'leşti, AKP devletleşti. Dolayısıyla yolsuzluk ve rüşvet soruşturması, AKP'nin karşı saldırı dalgası ve “paralel devlet” dediği F. Gülen hareketini tasfiye etme, polis, yargı mensuplarını açığa alma ve görev değişiklikleri hamlesiyle karşılandı. T. Erdoğan, F. Gülen'i kastederek “inlerine kadar gireceklerini” belirtti ve devleti F. Gülen güçlerinden temizlemeye yöneldi. Tabii ki, bu “temizlik” aynı zamanda kendi kirlilik ve yolsuzluklarını örtme faaliyeti ve politikası anlamına geliyordu.

 

İşte yolsuzluk ve rüşvet skandalı da, bu tasfiye ve saldırı dalgası içerisinde gizlendi. Polis ve yargı mensuplarına, soruşturma ve açıklamalara yasaklar getirildi. Rakip burjuva medya susturuldu, büyük gözaltılara girişildi. Korku, tahdit ve tutuklamalarla göz çıkaran yolsuzlukların üzeri örtüldü. Soruşturmayı yapan polis müdürleri, savcılar, tutuklama yapan mahkeme heyetleri ve yargıçlar meslekten atıldı ya da yerleri değiştirildi. Soruşturmalara yayın yasağı getirildi. Suçüstü kirlilikler zamana yayılarak, unutturularak toplumun hafızasında silinmek istendi. Yolsuzluk ve rüşvet olayları, hükümete karşı iç ve dış güçlerin “darbeci” politikaları veya saldırıları komplolarıyla açıklandı.

 

TBMM'de oluşan yolsuzluk komisyonuna bile yayın yasağı getirildi. HDP'in komisyon üyesi o nedenle komisyondan istifa etti. Meclis komisyonu, bakanların AYM da yargılanmasını reddetti. TBMM'ne gelen dosyanın yüce divana gönderilmesi, yine AKP'li vekillerin oylarıyla engellendi.

Ancak AKP hükümeti, diğer sistem partileri gibi, kendisine bulaşan bu kara lekeyi temizleyemez. AKP, hükümet olmanın son yıllarını yaşamaktadır. İşçi sınıfı ve halklarımız, emek ve emekçi düşmanı AKP hükümetini de yıkacaktır. Ve 7 Haziran seçimlerinde özgürlük, adalet ve eşitlik talepleriyle yeni yaşam vadeden HDP'ye sunacakları destekle hesap sormanın yolunu açacaklardır.r.