01 Şubat 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 148 Kapitalizmin emperyalizme gelişmesinden bu yana emperyalistler ve işbirlikçileri, işçi sınıfını bölmek ve onu gerçek gücünden yoksun bırakmak için sayısı yöntemler buldular ve denediler. Yöntemlerinin bir kısmını geçmiş zamanlardan ve toplumlardan devraldılar ve güncel koşullara uygun hale getirdiler. Bazılarını ise yeni buldular ve geliştirdiler. Sınıfımızı farklı cinsiyetlere, milliyetlere, etniklere, kültürlere ve dinlere böldüler; bu sistemde baskı altında tutulan ve sömürülen insanların çaresizliğini, ataerkilliği, milliyetçiliği, şovenizmi kendi amaçları için kullanıyorlar. En azından 11 Eylül 2001'den bu yana, öncelikle batılı emperyalistler için yeni oluşturulan düşman açık seçik tanımlanmıştır. Bu, İslam ve onunla bağlam içinde görülebilecek her şey. Bu düşman olgusu, kendi halkından veya hakim oldukları BM gibi uluslararası kurumlardan gerçek bir dirençle karşılaşmaksızın Ortadoğu'da sayısız savaşlar başlatmalarına yardımcı olmuştur. Bu, kendi halkı içinde var olmayan veya da İslami terör grupları biçiminde ve gerici rejimlerin yardımıyla bizzat yarattıkları (El Kaide, Taliban İD gibi) düşman karşısında korku alevlendirmeye yardımcı olmuştur. Alevlendirilen bu korku sadece yurt dışında savaşlar yürütmek için değil, aynı zamanda kendi halkının haklarını yoğun bir biçimde sınırlandırmalarına ve göçmenlerin çoğu haklarını tamamen ortadan kaldırmalarına yardımcı olmuştur. Örnek olarak burada anti-terör yasalarını ve çoğu emperyalist ülkelerde sığınma hakkının yok edilmesini gösterebiliriz. Kısa bir zaman önce Fransa'da gerçekleştirilen terör saldırıları da (Charlie Hebdo) hakim sınıflar tarafından bu amaç için kululanılmaktadır Şimdi çoğu Avrupa ülkelerinde oluşan Anti-islam hareketleri (Almanya'da “Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar” - Pegida gibi) ve güçlenen ulusalcı ve ırkçı partiler, emperyalistlerin uzun yıllar boyunca ektikleri kinin hasatıdır. Yeniden göçmen yurtları ve camiler kundaklanıyor, göçmenler sokakta takip ediliyorlar ve dövülüyorlar. Almanya'da bu hareketin gösterilerine tam olarak baktığımızda orada faşist NPD, yeni sağcı parti „Almanya için Alternatif“i zorba faşist grupları ve holiganları görmekteyiz. Ekimin ortalarından bu yana Dresden'den kaynaklanan birçok Alman şehirlerinde öncelikle bu sağcı ve faşist yapılar tarafından örgütlenen ve radikalleştirilen haftalık gösteriler gerçekleştirilmektedir. Öncelikle doğu Almanya'da orta tabakadan binlerce insan faşist sloganları takiben sokağa çıkmaktalar. Pegida örgütleyicileri tam da Huntington'ın “Kültürlerin Mücadelesi” teorik yapılanmasına göre hareket etmekteler. İslam, “Batı” karşıtı düşman bir kültürdür, Batı kültürünün varlığını tehdit etmektedir ve ona karşı mücadele etmektedir. Bu hareketin faşist örgütleyicileri bilinçli olarak yalan ve yanlış bilgilendirmeyle hareket ediyorlar. Bunu burjuva medyanın ve politikacıların yıllardan bu yana İslama karşı kışkırtmalarıyla bağlam içinde yapıyorlar ve böylece ırkçılıklarını işlemek için bir platform oluşturmuş oluyorlar. İlk bakışta Pegida İslama karşıymış gibi gözükse de, aslında bu hareketin ırkçılığının ve yabancı düşmanlığının bütün göçmenlere ve sığınmacılara karşı olduğu hemen anlaşılmaktadır. Kısa zamanda bu hareketle diyaloğu ve ırkçı pozisyonların kabulünü talep eden burjuva politikacılar ortaya çıktılar. Pegida, Almanya'da medeniyetler çatışmasını örgütlemeye çalışan ilk kapsamlı oluşumdur. Burjuva partilerinden birtakım güçler, bir kısım burjuva medya ve Alman istihbarat servisi tarafından sahneye sürülmüş neonazi, ırkçı ve başkaca gerici güçlerin oluşturduğu, ideolojik olarak medeniyetler çatışmasından beslenen ırkçı bir harekettir. Irkçılığın açıktan faşist olmayan yapılar ve hareketler üzerinden yaygınlaştırılması Almanya ve başka Avrupa ülkelerinde hakim sınıfların stratejisinde bir değişimdir. Pegida'nın harekete geçirme başarılarından ve Avrupa'nın hemen hemen bütün ülkelerinde sağcı popülist partilerin seçim başarılarından bu stratejinin verimli toprağa ekildiği görülmektedir. Böylesi ırkçı ve faşist hareketlere ve örgütlere, keza, emperyalistlerin işçi sınıfını dünya halklarını bölmek ve amaçları için kullandıkları her türden kışkırtmalara karşı gelmek bütün anti-faşistlerin, ilerici, devrimci ve komünist güçlerin görevidir. Bu şovenist ve ırkçı kışkırtmalara karşo koyabilmek ve hakim sınıfların bizi bölme planını boşa çıkartmak için geniş bir anti-faşist ve anti-şovenist mücadele yürütülmelidir. İşçi sınıfı hakim sınıfların bu bölme yöntemlerinden dolayı yolundan sapmamalıdır, sömürücülerinin karşısında yekvücut durmalıdır ve devrim yolunda ilerlemelidir. Bu tam da, bizim hakim güçlerin kışkırtmalarına karşı mücadelemizle elde etmemiz gerekendir.
|