ORTADOĞU'NUN GELECEĞİNİ BELİRLEMEK ELİMİZDEDİR!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 


Ortadoğu'da emperyalistler arası çelişkiler

Petrolün bulunmasından bu yana Ortadoğu emperyalist ülkelerin vazgeçemeyecekleri ve sürekli rekabet ettikleri bir bölge olmuştur. Fransa ve İngiltere'nin I. Dünya Savaşında Sykes-Picot Anlaşmasıyla (16 Mayıs 1916) yapay sınırlar çekerek kendi nüfuz alanlarına göre böldükleri Ortadoğu, her dönem Amerikan, Alman, Fransız, İngiliz, sosyal emperyalist Sovyetler Birliği ve şimdi de Rus emperyalizminin rekabet ettikleri bir alan olmuştur. Amerikan emperyalizminin, Sovyetler Birliği ve revizyonist blokun yıkılmasından sonra dünya hakimiyeti kurmak için yeniden biçimlendirmeye çalıştığı coğrafyaların başında Ortadoğu gelir. Sonuç itibariyle yenilgiyle sonuçlanan Irak Savaşları bölgede farklı dinamiklerin ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Petrolün bulunmasından bu yana Ortadoğu'da ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya, Çin gibi emperyalist ülkelerin rekabeti ve bu rekabet sonucu yerel boyutlardaki çatışmalar hegemonya mücadelesinden ve tekelci sermaye çıkarlarının gerçekleştirilmeye çalışılmasından ayrı olarak ele alınamaz. Suriye'ye müdahale de bu politikanın, rekabetin bir sonucudur.


Suriye rejimine müdahale ile bölgedeki güçler saflaşması yeniden şekillenmiştir: Bir taraftan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist ülkeler ve bu ülkelerin yanında yer alan Türkiye, S. Arabistan, Katar, Ürdün gibi ülkeler, diğer taraftan da Rusya'nın başını çektiği, açık ki Çin emperyalizmi tarafından da desteklenen, İran ve Suriye'nin yer aldığı ülkeler. Bu iki kamp arasında kalan tek ülke Irak'tır. Yönetimde Şiilerin olmasından dolayı gönlü İran'dan yanadır, ama fiilen Amerikan kontrolündedir.

Ortadoğu sadece enerji kaynağı olmak bakımından değil, aynı zamanda stratejik açıdan da önemli olduğu için emperyalist güçlerin kolay kolay vazgeçemeyecekleri bir bölgedir.


Ortadoğu emperyalist kapitalist talana, baskıya, sömürüye karşı onur, demokrasi ve özgürlük için mücadelenin yükseldiği bir alandır: 2010 yılı sonu başlayan ve farklı biçim ve boyutlarda hala devam eden halk ayaklanmaları, her ne kadar kendiliğindenci olsalar da, istenilen sonuçlar elde edilmemiş olsa da emperyalistlerin her şeye muktedir olmadıklarını gösterdi. Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya Arap halkları emperyalizmin dayattığı neoliberal politikalara, uygulamalara, işsizliğe, “medeniyetler çatışması” adı altında hor görülmeye, aşağılanmaya karşı ayaklandılar; bu ayaklanma aynı zamanda yerel faşist, gerici rejimler nezdinde emperyalizme karşı da bir tavır alışın ifadesiydi. Tunus'ta Zeynel Abidin bin Ali diktatörlüğü, Mısır'da Hüsnü Mübarek diktatörlüğü yıkıldı, ama bu diktatörlükleri yıkan dinamikler, kendi iradelerini, taleplerini yansıtan yönetimler kuramadılar. Emperyalistlerin müdahalesi ve bu ülkelerde devrimci öznelerin yetersiz kalmaları bu ülkelerde iktidar savaşının burjuvazinin klikleri arasında bir savaş olmasına dönüştürdü.


Yerel işbirlikçi devletlerle birlikte emperyalist güçler bölgemizde etnik ve mezhepsel sorunları kaşıyarak rekabetlerini sürdürmekteler. Ortadoğu'daki saflaşmaya baktığımızda bunu açıkça görmekteyiz: Bir taraftan ABD, AB (başta da İngiltere, Fransa ve Almanya), İsrail, Türkiye, S. Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, örgüt olarak Hamas, El Nusra, El Kaide, İŞİD ve ÖSO. Diğer taraftan Rusya, örtülü olarak Çin, İran, merkezi Suriye rejimi, merkezi Irak yönetimi ve Lübnan'da Hizbullah. İlki Sünni eksenini oluştururken, ikincisi Şii eksenini oluşturmaktadır. Özellikle Sünni eksende yer alan emperyalist ülkeler ve bölgedeki devletler arasında şu veya bu konuda çıkar çatışmaları devam etmektedir.


Ortadoğu'da Kürt dinamiğinin rolü

Burjuvazinin “Arap Baharı“ diye tanımladığı Tunus'ta başlayan halk ayaklanmaları dalga dalga yayılarak etkisini Ortadoğu'da da gösterdi. Suriye'de Esad rejimine karşı halkın başkaldırısı kısa zamanda gerici güçlerin kendi aralarındaki savaşa dönüştü. Bir taraftan Esad rejimi, diğer taraftan klerikal(dinci) faşist çeteler birbirlerini boğazlarken, yüzbinlerin ölümüne ve milyonlarca insanın göç etmesine neden olurken bu gerici hesaplaşmada yer almayan Rojava Kürtleri ve diger ulusal ve inanç grupları (Suryaniler, Ermeniler, Araplar, Türkmenler), kendi yönetimlerini kurmak için ayrı bir yol izlediler. “Üçüncü yol” diye tanımlanan bu mücadele anlayışıyla Rojava topraklarında (kuzey Suriye) Cezire, Kobane ve Afrin kantonlarını kurarak özerk yönetimlerini inşa etmeye koyuldular.


Daha önce Afganistan'da olduğu gibi Ortadoğu'da da vekalet savaşlarını sürdürmek için emperyalist güçlerin ve Türkiye, S. Arabistan gibi bölgesel güçlerle işbirliği içinde olan, eğitilen, askeri olarak donatılan ve sahaya sürülen dinci faşist güçlerin (El Kaide, El Nusra ve son olarak da IŞİD) kendi hesabına hareket edecek duruma gelmeleri bölgedeki güçler dengesini ve saflaşmaları geçici olsa da değiştirmiştir. Suriye'nin önemli bir bölümünü kontrol eden, Musul'u işgal eden, Erbil ve Bağdat kapılarına dayanan IŞİD'e karşı mücadele, bu çetelerin Konane'ye saldırısıyla başka bir boyut almıştır. IŞİD canilerine karşı mücadelede, özellikle de Kobane direnişinde sahada savaşan Kürt güçleri, taktik politikalar nedeniyle havada ABD merkezli emperyalist koalisyon güçleri tarafından da desteklenmiştir. Keza İran da, Irak ve Suriye'de bizzat taraf olarak IŞİD'e karşı mücadelede yer almaktadır.


Rojava Devrimi hepimizin, dünya halklarının devrimidir

Bu çok bilinmeyenli denklem içinde Rojava devrimi ve Kobane direnişi emperyalizme karşı mücadelede bütün dünya halklarına örnek olabilecek bir gelişme olmuştur. Yanlış kavrayışların, önyargıların ürünü olarak Rojava Devrimi küçük bir alana hapsedilmek, o alana özgün yapılmak istenmiştir. Ama bu devrim Ortadoğu'nun sınırlarını aşmıştır. Bu mücadele bütün dünyaya mal olmuştur.


Bu devrim ve kurulan özyönetim; Rojava Kürtlerinin ve orada yaşayan başka etnik toplumların kendi geleceklerini belirleme isteği ve iradesi kırılmak ve boğulmak istenmiştir. Sadece Rojava'da değil, Tunus'tan başlayarak Ortadoğu'ya kadar uzanan alanda Mısır'da,Yemen'de, Filistin'de, Suriye ve Rojava'da halkların kendi kaderlerini bizzat belirleme iradesi iç ve dış müdahalelerle boğulmak istenmiştir. Kobane direnişi bu müdahalenin bir görüngüsüdür. Ancak bu mücadeleyi sahiplenen, enternasyonalleştiren güçlerin yılmaz iradesi sonucunda IŞİD çetelerine karşı önce bekleyen Batılı emperyalistler tavır değiştirmek zorunda kalmışlardır. Başını ABD'nin çektiği Batılı emperyalist güçler, Kobane direnişinde taktiksel bir denk düşme olduğu için IŞİD mevzilerini havadan bombalamak zorunda kalmışlardır. Ne var ki, gelecekte de emperyalist güçlerin bu devrimi rayından çıkartarak boğmaya çalışacakları çok açıktir.


Kobane'nin kurtuluşu için mücadele ve elde edilen zafer, başta Rojava olmak üzere, Ortadoğu'da özgürlük ve demokrasi için mücadele eden güçlerle dayanışmanın söylemin ötesine geçtiğini göstermektedir. Ancak pratikte dayanışmanın bir anlamı vardır. Bu demektir ki, dayanışma içinde olanlar bu mücadeleyi içselleştirmelidirler. Partimiz MLKP'nin yaptığı gibi. MLKP, Rojava devrimini kendi devrimi olarak görmektedir ve ona göre de hareket etmektedir; Şengal'de IŞİD canilerinin başlattığı soykırmın engellenmesinde YPG, HPG güçleriyle omuz omuza savaşarak yer almış, Kobane direnişinde savaşıyor ve bizzat bu devrimin inşasında yer alıyor. Rojava devrimi ve Kobane derinişinde MLKP dört şehit vermiştir: Serkan Tosun, Paramaz Kızılbaş, Sarya Özgür ve Oğuz Saruhan yoldaşlarımız bu direnişte ölümsüzleştiler ve bazı yoldaşlarımız yaralandı.


Filistin Rojava'dan ayrı değildir

Emperyalist baskı ve talan dünyanın her tarafında olduğu gibi Ortadoğu'da da ezilen ulusların, halkların ve emekçi yığınların mücadelesini aynılaştırmaktadır ve ortaklaştırmaktadır. Ortadoğu'nun bir tarafında Rojava'da Kürtlerin direnişi söz konusuyken, diğer bir tarafında Filistin halkının direnişi söz konusudur. Filistin halkı on yıllardan beri özgürlük kavgası içindedir. 1960'lı yıllarda Filistin direnişi siyasi ve askeri enternasyonal dayanışmanın dikkat merkezindedir ve dünya devrimcileri, eylemleriyle Filistin derenişinin yanındadır. Bugün ise, dünya halkları ve devrimcileri 1 Kasım günü “Kobane ile dayanışma” için alanlardaydı. Ve enternasyonal tabur Kobane direnişi içinde oluşmakta ve büyümektedir. Filistin ve Rojava, Ortadoğu'da direnen halkların iradesi ve mücadelesini temsil etmekteler. Bu direnişi büyütmeli ve bütün Ortadoğu'ya yaymalıyız....


Geleceğimizi kendimiz belirleyebiliriz, belirlemeliyiz

Rojava devrimi, demokratik halk devrimidir, özgürlüğün elde edilmesi ve kendi geleceğini bizzat belirleme devrimidir. Kobane direnişi bu devrimin nasıl sürekli kılınacağını göstermektedir. Rojava devrimi ve Kobane direnişi, özsavunma olmaksızın derinleştirilemez ve kapsamlaştırılamaz. Her devrimin pratiğinde bu vardır. Rojava Devrimi ve özsovunma, özyönetim pratiği Kürdistan devriminin geldiği son noktadır ve Ortadoğu'da örnek alınabilecek bir model oluşturmaktadır.


Rojava Devrimi ve Kobane direnişi, emperyalist ve gerici güçlerin karşıdevrimci saldırılarına karşı mücadele eden güçlerle söylemde enternasyonal dayanışmanın protestoculuğun aşılması gerektiğini ve aşıldığını da göstermiştir. Enternasyonal dayanışma Rojave Devrimi ve Kobane direnişinde ete kemiğe bürünmüştür.


Rojava Devrimi, devrimlerin kitabi olmayacağını, her bir devrim koşullarının ve pratiğinin farklı olabileceğini göstermiştir. Bu devrim, sadece Ortadoğu'ya değil, bütün dünyaya hakim sınıf klikleri arasındaki çelişkilerden nasıl yararlanılabileceğini göstermiştir: bu, Rojava'da “üçüncü yol” olarak açığa çıkmıştır. Böyle bir yol, Ortadoğu'nun her ülkesinde ve şu andaki Ukrayna'da da pekala söz konusu olabilir.


Rojava Devrimi ve Ortadoğu'da devam eden gerici güçler arasındaki çatışmalar, bölgesel devrimin zeminini genişletmektedir. Devrimci ve ilerici güçlerin karşı devrimci güçlere karşı mücadelesinin ortaklaştırması kaçınılmaz olmuştur. Partimiz bu gelişmeyi görerek Ortadoğu Antiemperyalist Mücadele Koordinasyonun kurulması için aktif çalışmış ve bölgesel örgütlenmenin adımlarını atmıştır. Önemli olan bugün bu mücadeleyi geliştirebilmektir. Bunun için koşullar her zamankinden daha uygundur. Ortadoğu'da sınıf mücadelesi, bölgesel düzeyde devrimci ve komünist partilerin ortak, birleşik bir mücadele platformu ihtiyacını dayatmaktadır. Halklarımız bizlerden bu devrimci müdahaleyi istemektedir.


Rojava Devrimi, bütün dünyanın ilerici, devrimci ve komünist güçlerini fiilen bu devrimin yanında yer almaya çağırmaktadır. Bu devrime bir biçimde söylem ötesine geçen her katkı önemlidir, enternasyonal dayanışmanın, bu devrimi içselleştirmenin doğrudan ifadesidir. MLKP'nin Rojava devrimi ve Kobane direnişinde yer almak için uluslararası devrimci parti ve güçlere yapmış olduğu “enternasyonal savaş taburu” ve Kobane'nin yeniden inşası için “işçi tugay”ları çağrısı büyük anlam taşımaktadır.


Ortadoğu'nun ilerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist güçleri olarak bölgemizi talan eden, sömüren, kana boğan emperyalist güçlere ve işbirlikçilerine karşı sosyalizm ufuklu özgürlük ve demokrasi mücadelemizi ortaklaştırmalıyız; bölgesel düzeyde bunun ortak mücadele araç ve yöntemlerini geliştirmeliyiz.

 


 

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

ORTADOĞU'NUN GELECEĞİNİ BELİRLEMEK ELİMİZDEDİR!
fc Share on Twitter
 


Ortadoğu'da emperyalistler arası çelişkiler

Petrolün bulunmasından bu yana Ortadoğu emperyalist ülkelerin vazgeçemeyecekleri ve sürekli rekabet ettikleri bir bölge olmuştur. Fransa ve İngiltere'nin I. Dünya Savaşında Sykes-Picot Anlaşmasıyla (16 Mayıs 1916) yapay sınırlar çekerek kendi nüfuz alanlarına göre böldükleri Ortadoğu, her dönem Amerikan, Alman, Fransız, İngiliz, sosyal emperyalist Sovyetler Birliği ve şimdi de Rus emperyalizminin rekabet ettikleri bir alan olmuştur. Amerikan emperyalizminin, Sovyetler Birliği ve revizyonist blokun yıkılmasından sonra dünya hakimiyeti kurmak için yeniden biçimlendirmeye çalıştığı coğrafyaların başında Ortadoğu gelir. Sonuç itibariyle yenilgiyle sonuçlanan Irak Savaşları bölgede farklı dinamiklerin ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Petrolün bulunmasından bu yana Ortadoğu'da ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya, Çin gibi emperyalist ülkelerin rekabeti ve bu rekabet sonucu yerel boyutlardaki çatışmalar hegemonya mücadelesinden ve tekelci sermaye çıkarlarının gerçekleştirilmeye çalışılmasından ayrı olarak ele alınamaz. Suriye'ye müdahale de bu politikanın, rekabetin bir sonucudur.


Suriye rejimine müdahale ile bölgedeki güçler saflaşması yeniden şekillenmiştir: Bir taraftan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist ülkeler ve bu ülkelerin yanında yer alan Türkiye, S. Arabistan, Katar, Ürdün gibi ülkeler, diğer taraftan da Rusya'nın başını çektiği, açık ki Çin emperyalizmi tarafından da desteklenen, İran ve Suriye'nin yer aldığı ülkeler. Bu iki kamp arasında kalan tek ülke Irak'tır. Yönetimde Şiilerin olmasından dolayı gönlü İran'dan yanadır, ama fiilen Amerikan kontrolündedir.

Ortadoğu sadece enerji kaynağı olmak bakımından değil, aynı zamanda stratejik açıdan da önemli olduğu için emperyalist güçlerin kolay kolay vazgeçemeyecekleri bir bölgedir.


Ortadoğu emperyalist kapitalist talana, baskıya, sömürüye karşı onur, demokrasi ve özgürlük için mücadelenin yükseldiği bir alandır: 2010 yılı sonu başlayan ve farklı biçim ve boyutlarda hala devam eden halk ayaklanmaları, her ne kadar kendiliğindenci olsalar da, istenilen sonuçlar elde edilmemiş olsa da emperyalistlerin her şeye muktedir olmadıklarını gösterdi. Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya Arap halkları emperyalizmin dayattığı neoliberal politikalara, uygulamalara, işsizliğe, “medeniyetler çatışması” adı altında hor görülmeye, aşağılanmaya karşı ayaklandılar; bu ayaklanma aynı zamanda yerel faşist, gerici rejimler nezdinde emperyalizme karşı da bir tavır alışın ifadesiydi. Tunus'ta Zeynel Abidin bin Ali diktatörlüğü, Mısır'da Hüsnü Mübarek diktatörlüğü yıkıldı, ama bu diktatörlükleri yıkan dinamikler, kendi iradelerini, taleplerini yansıtan yönetimler kuramadılar. Emperyalistlerin müdahalesi ve bu ülkelerde devrimci öznelerin yetersiz kalmaları bu ülkelerde iktidar savaşının burjuvazinin klikleri arasında bir savaş olmasına dönüştürdü.


Yerel işbirlikçi devletlerle birlikte emperyalist güçler bölgemizde etnik ve mezhepsel sorunları kaşıyarak rekabetlerini sürdürmekteler. Ortadoğu'daki saflaşmaya baktığımızda bunu açıkça görmekteyiz: Bir taraftan ABD, AB (başta da İngiltere, Fransa ve Almanya), İsrail, Türkiye, S. Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, örgüt olarak Hamas, El Nusra, El Kaide, İŞİD ve ÖSO. Diğer taraftan Rusya, örtülü olarak Çin, İran, merkezi Suriye rejimi, merkezi Irak yönetimi ve Lübnan'da Hizbullah. İlki Sünni eksenini oluştururken, ikincisi Şii eksenini oluşturmaktadır. Özellikle Sünni eksende yer alan emperyalist ülkeler ve bölgedeki devletler arasında şu veya bu konuda çıkar çatışmaları devam etmektedir.


Ortadoğu'da Kürt dinamiğinin rolü

Burjuvazinin “Arap Baharı“ diye tanımladığı Tunus'ta başlayan halk ayaklanmaları dalga dalga yayılarak etkisini Ortadoğu'da da gösterdi. Suriye'de Esad rejimine karşı halkın başkaldırısı kısa zamanda gerici güçlerin kendi aralarındaki savaşa dönüştü. Bir taraftan Esad rejimi, diğer taraftan klerikal(dinci) faşist çeteler birbirlerini boğazlarken, yüzbinlerin ölümüne ve milyonlarca insanın göç etmesine neden olurken bu gerici hesaplaşmada yer almayan Rojava Kürtleri ve diger ulusal ve inanç grupları (Suryaniler, Ermeniler, Araplar, Türkmenler), kendi yönetimlerini kurmak için ayrı bir yol izlediler. “Üçüncü yol” diye tanımlanan bu mücadele anlayışıyla Rojava topraklarında (kuzey Suriye) Cezire, Kobane ve Afrin kantonlarını kurarak özerk yönetimlerini inşa etmeye koyuldular.


Daha önce Afganistan'da olduğu gibi Ortadoğu'da da vekalet savaşlarını sürdürmek için emperyalist güçlerin ve Türkiye, S. Arabistan gibi bölgesel güçlerle işbirliği içinde olan, eğitilen, askeri olarak donatılan ve sahaya sürülen dinci faşist güçlerin (El Kaide, El Nusra ve son olarak da IŞİD) kendi hesabına hareket edecek duruma gelmeleri bölgedeki güçler dengesini ve saflaşmaları geçici olsa da değiştirmiştir. Suriye'nin önemli bir bölümünü kontrol eden, Musul'u işgal eden, Erbil ve Bağdat kapılarına dayanan IŞİD'e karşı mücadele, bu çetelerin Konane'ye saldırısıyla başka bir boyut almıştır. IŞİD canilerine karşı mücadelede, özellikle de Kobane direnişinde sahada savaşan Kürt güçleri, taktik politikalar nedeniyle havada ABD merkezli emperyalist koalisyon güçleri tarafından da desteklenmiştir. Keza İran da, Irak ve Suriye'de bizzat taraf olarak IŞİD'e karşı mücadelede yer almaktadır.


Rojava Devrimi hepimizin, dünya halklarının devrimidir

Bu çok bilinmeyenli denklem içinde Rojava devrimi ve Kobane direnişi emperyalizme karşı mücadelede bütün dünya halklarına örnek olabilecek bir gelişme olmuştur. Yanlış kavrayışların, önyargıların ürünü olarak Rojava Devrimi küçük bir alana hapsedilmek, o alana özgün yapılmak istenmiştir. Ama bu devrim Ortadoğu'nun sınırlarını aşmıştır. Bu mücadele bütün dünyaya mal olmuştur.


Bu devrim ve kurulan özyönetim; Rojava Kürtlerinin ve orada yaşayan başka etnik toplumların kendi geleceklerini belirleme isteği ve iradesi kırılmak ve boğulmak istenmiştir. Sadece Rojava'da değil, Tunus'tan başlayarak Ortadoğu'ya kadar uzanan alanda Mısır'da,Yemen'de, Filistin'de, Suriye ve Rojava'da halkların kendi kaderlerini bizzat belirleme iradesi iç ve dış müdahalelerle boğulmak istenmiştir. Kobane direnişi bu müdahalenin bir görüngüsüdür. Ancak bu mücadeleyi sahiplenen, enternasyonalleştiren güçlerin yılmaz iradesi sonucunda IŞİD çetelerine karşı önce bekleyen Batılı emperyalistler tavır değiştirmek zorunda kalmışlardır. Başını ABD'nin çektiği Batılı emperyalist güçler, Kobane direnişinde taktiksel bir denk düşme olduğu için IŞİD mevzilerini havadan bombalamak zorunda kalmışlardır. Ne var ki, gelecekte de emperyalist güçlerin bu devrimi rayından çıkartarak boğmaya çalışacakları çok açıktir.


Kobane'nin kurtuluşu için mücadele ve elde edilen zafer, başta Rojava olmak üzere, Ortadoğu'da özgürlük ve demokrasi için mücadele eden güçlerle dayanışmanın söylemin ötesine geçtiğini göstermektedir. Ancak pratikte dayanışmanın bir anlamı vardır. Bu demektir ki, dayanışma içinde olanlar bu mücadeleyi içselleştirmelidirler. Partimiz MLKP'nin yaptığı gibi. MLKP, Rojava devrimini kendi devrimi olarak görmektedir ve ona göre de hareket etmektedir; Şengal'de IŞİD canilerinin başlattığı soykırmın engellenmesinde YPG, HPG güçleriyle omuz omuza savaşarak yer almış, Kobane direnişinde savaşıyor ve bizzat bu devrimin inşasında yer alıyor. Rojava devrimi ve Kobane derinişinde MLKP dört şehit vermiştir: Serkan Tosun, Paramaz Kızılbaş, Sarya Özgür ve Oğuz Saruhan yoldaşlarımız bu direnişte ölümsüzleştiler ve bazı yoldaşlarımız yaralandı.


Filistin Rojava'dan ayrı değildir

Emperyalist baskı ve talan dünyanın her tarafında olduğu gibi Ortadoğu'da da ezilen ulusların, halkların ve emekçi yığınların mücadelesini aynılaştırmaktadır ve ortaklaştırmaktadır. Ortadoğu'nun bir tarafında Rojava'da Kürtlerin direnişi söz konusuyken, diğer bir tarafında Filistin halkının direnişi söz konusudur. Filistin halkı on yıllardan beri özgürlük kavgası içindedir. 1960'lı yıllarda Filistin direnişi siyasi ve askeri enternasyonal dayanışmanın dikkat merkezindedir ve dünya devrimcileri, eylemleriyle Filistin derenişinin yanındadır. Bugün ise, dünya halkları ve devrimcileri 1 Kasım günü “Kobane ile dayanışma” için alanlardaydı. Ve enternasyonal tabur Kobane direnişi içinde oluşmakta ve büyümektedir. Filistin ve Rojava, Ortadoğu'da direnen halkların iradesi ve mücadelesini temsil etmekteler. Bu direnişi büyütmeli ve bütün Ortadoğu'ya yaymalıyız....


Geleceğimizi kendimiz belirleyebiliriz, belirlemeliyiz

Rojava devrimi, demokratik halk devrimidir, özgürlüğün elde edilmesi ve kendi geleceğini bizzat belirleme devrimidir. Kobane direnişi bu devrimin nasıl sürekli kılınacağını göstermektedir. Rojava devrimi ve Kobane direnişi, özsavunma olmaksızın derinleştirilemez ve kapsamlaştırılamaz. Her devrimin pratiğinde bu vardır. Rojava Devrimi ve özsovunma, özyönetim pratiği Kürdistan devriminin geldiği son noktadır ve Ortadoğu'da örnek alınabilecek bir model oluşturmaktadır.


Rojava Devrimi ve Kobane direnişi, emperyalist ve gerici güçlerin karşıdevrimci saldırılarına karşı mücadele eden güçlerle söylemde enternasyonal dayanışmanın protestoculuğun aşılması gerektiğini ve aşıldığını da göstermiştir. Enternasyonal dayanışma Rojave Devrimi ve Kobane direnişinde ete kemiğe bürünmüştür.


Rojava Devrimi, devrimlerin kitabi olmayacağını, her bir devrim koşullarının ve pratiğinin farklı olabileceğini göstermiştir. Bu devrim, sadece Ortadoğu'ya değil, bütün dünyaya hakim sınıf klikleri arasındaki çelişkilerden nasıl yararlanılabileceğini göstermiştir: bu, Rojava'da “üçüncü yol” olarak açığa çıkmıştır. Böyle bir yol, Ortadoğu'nun her ülkesinde ve şu andaki Ukrayna'da da pekala söz konusu olabilir.


Rojava Devrimi ve Ortadoğu'da devam eden gerici güçler arasındaki çatışmalar, bölgesel devrimin zeminini genişletmektedir. Devrimci ve ilerici güçlerin karşı devrimci güçlere karşı mücadelesinin ortaklaştırması kaçınılmaz olmuştur. Partimiz bu gelişmeyi görerek Ortadoğu Antiemperyalist Mücadele Koordinasyonun kurulması için aktif çalışmış ve bölgesel örgütlenmenin adımlarını atmıştır. Önemli olan bugün bu mücadeleyi geliştirebilmektir. Bunun için koşullar her zamankinden daha uygundur. Ortadoğu'da sınıf mücadelesi, bölgesel düzeyde devrimci ve komünist partilerin ortak, birleşik bir mücadele platformu ihtiyacını dayatmaktadır. Halklarımız bizlerden bu devrimci müdahaleyi istemektedir.


Rojava Devrimi, bütün dünyanın ilerici, devrimci ve komünist güçlerini fiilen bu devrimin yanında yer almaya çağırmaktadır. Bu devrime bir biçimde söylem ötesine geçen her katkı önemlidir, enternasyonal dayanışmanın, bu devrimi içselleştirmenin doğrudan ifadesidir. MLKP'nin Rojava devrimi ve Kobane direnişinde yer almak için uluslararası devrimci parti ve güçlere yapmış olduğu “enternasyonal savaş taburu” ve Kobane'nin yeniden inşası için “işçi tugay”ları çağrısı büyük anlam taşımaktadır.


Ortadoğu'nun ilerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist güçleri olarak bölgemizi talan eden, sömüren, kana boğan emperyalist güçlere ve işbirlikçilerine karşı sosyalizm ufuklu özgürlük ve demokrasi mücadelemizi ortaklaştırmalıyız; bölgesel düzeyde bunun ortak mücadele araç ve yöntemlerini geliştirmeliyiz.