İŞÇİ SINIFININ AYAK SESLERİ - YAYGINLAŞAN GREV VE DİRENİŞLER
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

26 Mayıs 2015 /Enternasyonal Bülten / Özel Sayı: 26

 

Otomotiv sektöründe başlayan grevler yaygınlaşıyor. Bir hafta önce Bursa’da Renault, TOFAŞ, Coşkunöz ve Mako fabrikalarında başlayan grevlere yenileri de eklendi. Ototrim fabrikasında işçiler greve çıkarken, Valeo ve Delphi fabrikalarında da grev hazırlıkları yapılmakta. Kocaeli’deki Ford Otosan fabrikası ise Bursa’daki grevden dolayı yedek parça gelmemesi nedeniyle üretime ara vermek zorunda kaldı.


Grevlerin yaygınlaşması, bir taraftan kapitalistlerin bütün fabrikalarda benzer tekliflerde anlaşmalarına neden olurken, diğer taraftan da direnişin verdiği korkuyla sermaye-devlet (polis, yargı)-sendika işbirliğini yeniden çok bariz bir biçimde eş zamanlı olarak gündeme getirdi. Çok yönlü baskılarla işçilerin direnci kırılmaya çalışılıyor; direnişin sürdüğü fabrikalarda elektrikler, sular kesildi. Temel ihtiyaçların sağlanması için işçilerin dışarıya çıkmaları ve fabrikaya gıda yardımı girişi engelliyor.


Başbakan yardımcısı Ali Babacan, grevlerin seçim sürecinde başlamasını ve giderek yayılmasını “zamanlama bakımından manidar” bulduğunu açıklarken, polis de işçilere, tatsızlık yaşanmadan direnişi sonladırın diyor. Bu arada boş durmuyor, 10 kişiyi gözaltına alıyor. Bu da yetmiyormuş gibi devletin yargı organları devreye giriyor, direnen işçileri, Bursa Adalet Sarayı'nda ilgili savcının odasında hazır bulunun diye korkutmaya çalışılıyor.

Aynı süreçte Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası yazılı bir açıklama yaparak, direnişin katlanılmaz, kabul edilemez boyutlara ulaştığını dile getiriyor.


Diğer taraftan bir haftadan beri grevde olan işçilere ailelerin her bakımdan desteği, akademisyenlerin ve sermayeye karşı olan çevrelerin direnen işçilerle dayanışması çığ gibi büyüyor.

 

Bu fabrikalarda işçilerin greve çıkma nedenleri farklı değildir; TOFAŞ, Renault ve diğer yedek parça sağlayıcı şirketlerde eylem yapan yaklaşık 12 bin işçi, Türk Metal-Sen’e bağlı işçilerin Bosch fabrikasında MESS ile yapılan toplu sözleşme sonucunda kendilerinden daha yüksek oranda zam aldıklarını dile getiriyor ve bu zam oranının kendileri için de verilmesini talep ediyor. İşçiler, aynı zamanda Türk Metal-Sen'in işçilerin haklarını yeterince savunmadığını dile getiriyorlar.

Farklı fabrikalarda direnişte olan işçilerin talepleri ortaklaşmıştır. Basına yapılan açıklamada aynı talepler dile getirilmektedir:

1)Bizlerin talepleri de Bursa’daki metal işçisi kardeşlerimizin talepleriyle aynıdır.

2)Ücretlerimiz Bosch sözleşmesi baz alınarak yeniden ayarlansın, MESS bunun için gerekeni yapsın.

3)Yaşadığımız süreçten dolayı hiçbir işçinin işine son verilmeyeceği konusunda garanti verilsin.

4)Bu süreçte işten atılan işçi arkadaşlarımız geri alınsın.

5)Türk Metal sendikası Ford’tan gidecek.

6)Temsilcilerimizi demokratik bir yöntemle belirleyeceğiz.


Bu taleplerden ve yapılan açıklamalardan, grev öncesi işçilerin sendikaya karşı tavırlarından grevin esasen iki nedeninin olduğu anlaşılmaktadır: Bu nedenlerden birisi ücret farklılığı, diğeri de gerici, doğrudan sermaye ve düzenin çıkarlarını kollayan; bu çıkarlar için işçi sınıfını yönlendirmeye çalışan Türk Metal-Sen'e duyulan tepkidir. Bu sendika, toplu sözleşme dönemlerinde sermayenin çıkarı için sürekli fedakarlıktan bahseder, koyduğu kurallara uymayan işçileri gerektiğinde şiddet kullanarak sindirmeye çalışır, patronla işbirliği içinde işten attırır. Etkili olduğu işletmelerde taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına da önayak olan bu sendikadır. Bursa'da patlak veren ve yaygınlaşan bu direniş, işçilerin bu sendikaya ve bu sendika nezdinde sendika pratiğine duyulan öfkenin dile getirilmesidir. Sendikanın MESS ile imzaladığı ücret farklılığı içeren sözleşme, başlangıçta bin işçinin, sonraları da daha kalabalık işçi bölüklerinin istifasına neden oldu.


Direnişin şimdiye kadarki gelişme seyri şunu göstermektedir:

Bu direnişlerde herhangi bir siyasal kuruluşun; devrimci, komünist bir örgütün veya partinin etkisi veya önderliği olmamıştır. Bu anlamda direniş kendiliğindencidir, işçilerin kendi aralarında örgütlenmelerinin bir eseridir. Genel olarak gerici, faşist ideolojinin etkisinde olan işçiler, taleplerinin gerçekleştirilmesi için belli bir disiplin içinde hareket ediyorlar ve kararların alınması için yüzde 90'lık bir kesimin kabul veya reddetmesini esas alıyorlar.


Sermaye ve devletin (Polise, yargı, patronlar ve sendika) baskı ve tehditlerine boyun eğmemeleri, yapılan uzlaşma çağrılarını ve tekliflerini reddetmeleri, taleplerinin gerçekleştirilmesi için ne denli kararlı olduklarını göstermektedir.


Bölgesel olarak da yaygınlaşan ve onbinlerin katıldığı direnişte her bakımdan kontrol ve örgütleme doğrudan işçiler tarafından yapılmaktadır.


Bu direniş aslında mevcut sendikal anlayışa ve işleyişe karşı da açıktan bir tepkidir. Üyesi oldukları Türk Metal-Sen tecrübesi bu bakımdan oldukça öğretici olmuştur; sendikayı özgür iradeyle seçme, sendikalarda işçilerin hakim olması gerektiği düşüncelerinin dile getirilmesinin nedeni budur.


Diğer taraftan bu direniş, işçiler adına sendikacılık yapmaya, işçilerin söz sahibi olmadığı bir sendikacılık anlayışına; burjuva, bürokratikleşmiş sendikal harekete karşı da bir mücadeledir. İşçi sınıfından, fabrikada çalışan işçiden, onların sorunlarından, yaşamından kopmuş olan unsurların sendikacı olarak işçilerin adına hareket etmelerine tepki bu direnişte görülmektedir.


Gelinen aşamada direniş, ekonomik taleplerden çok, demokratik talepler, somutta da sendikal hareketin geleceğiyle ilgili talepler çerçevesinde gelişmektedir. Türkiye'de genel olarak sendikal hareketin zaafları, anti-demokratik, bürokratik yapılanmaları ve işçi sınıfı haklarını savunmadaki uzlaşmacılığı göz önünde tutulursa bu direnişin diğer sektörlere de yayılabilmesinin zeminini oluşturabileceği görülür.


Bir grev veya direniş halinde üretimin uluslararasılaşmasının hangi sonuçları doğurabileceğini direnişteki işçiler bizzat görmekteler ve buradan hareketle kendi grevlerinin uluslararası sermayeyi de etkilediğinin farkındalar (Renault’nun Fas, Romanya, İspanya işletmelerinde parça ikmali sıkıntısının baş göstermesi). Üretimin uluslararasılaşması, aynı zamanda grev ve direnişlerin de uluslararasılaşmasının maddi zeminini oluşturmaktadır.


Sınıf bilincinin ne denli geri olduğu direniş alanına dışarıdan gelenlerin; destekçilerin, siyasi partilerin, devrimcilerin alınmamasında kendini göstermektedir.


Türk Metal-Sen gibi sermaye ve devlet yanlısı anlayış ve pratiğiyle karakterize olan bir sendikada işçilerin bu yayınlaşan ve kararlı direnişi düşünce değişiminde ve gelişiminde maddi koşulların ne denli önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Ama sorunu sadece bununla sınırlandırmak sınıf bilinçlenmesinde oldukça eksik kalır. Esas olan komünist öncünün, müdahalesidir; bu türden grev ve direnişlere öncülüğüdür.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

İŞÇİ SINIFININ AYAK SESLERİ - YAYGINLAŞAN GREV VE DİRENİŞLER
fc Share on Twitter
 

26 Mayıs 2015 /Enternasyonal Bülten / Özel Sayı: 26

 

Otomotiv sektöründe başlayan grevler yaygınlaşıyor. Bir hafta önce Bursa’da Renault, TOFAŞ, Coşkunöz ve Mako fabrikalarında başlayan grevlere yenileri de eklendi. Ototrim fabrikasında işçiler greve çıkarken, Valeo ve Delphi fabrikalarında da grev hazırlıkları yapılmakta. Kocaeli’deki Ford Otosan fabrikası ise Bursa’daki grevden dolayı yedek parça gelmemesi nedeniyle üretime ara vermek zorunda kaldı.


Grevlerin yaygınlaşması, bir taraftan kapitalistlerin bütün fabrikalarda benzer tekliflerde anlaşmalarına neden olurken, diğer taraftan da direnişin verdiği korkuyla sermaye-devlet (polis, yargı)-sendika işbirliğini yeniden çok bariz bir biçimde eş zamanlı olarak gündeme getirdi. Çok yönlü baskılarla işçilerin direnci kırılmaya çalışılıyor; direnişin sürdüğü fabrikalarda elektrikler, sular kesildi. Temel ihtiyaçların sağlanması için işçilerin dışarıya çıkmaları ve fabrikaya gıda yardımı girişi engelliyor.


Başbakan yardımcısı Ali Babacan, grevlerin seçim sürecinde başlamasını ve giderek yayılmasını “zamanlama bakımından manidar” bulduğunu açıklarken, polis de işçilere, tatsızlık yaşanmadan direnişi sonladırın diyor. Bu arada boş durmuyor, 10 kişiyi gözaltına alıyor. Bu da yetmiyormuş gibi devletin yargı organları devreye giriyor, direnen işçileri, Bursa Adalet Sarayı'nda ilgili savcının odasında hazır bulunun diye korkutmaya çalışılıyor.

Aynı süreçte Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası yazılı bir açıklama yaparak, direnişin katlanılmaz, kabul edilemez boyutlara ulaştığını dile getiriyor.


Diğer taraftan bir haftadan beri grevde olan işçilere ailelerin her bakımdan desteği, akademisyenlerin ve sermayeye karşı olan çevrelerin direnen işçilerle dayanışması çığ gibi büyüyor.

 

Bu fabrikalarda işçilerin greve çıkma nedenleri farklı değildir; TOFAŞ, Renault ve diğer yedek parça sağlayıcı şirketlerde eylem yapan yaklaşık 12 bin işçi, Türk Metal-Sen’e bağlı işçilerin Bosch fabrikasında MESS ile yapılan toplu sözleşme sonucunda kendilerinden daha yüksek oranda zam aldıklarını dile getiriyor ve bu zam oranının kendileri için de verilmesini talep ediyor. İşçiler, aynı zamanda Türk Metal-Sen'in işçilerin haklarını yeterince savunmadığını dile getiriyorlar.

Farklı fabrikalarda direnişte olan işçilerin talepleri ortaklaşmıştır. Basına yapılan açıklamada aynı talepler dile getirilmektedir:

1)Bizlerin talepleri de Bursa’daki metal işçisi kardeşlerimizin talepleriyle aynıdır.

2)Ücretlerimiz Bosch sözleşmesi baz alınarak yeniden ayarlansın, MESS bunun için gerekeni yapsın.

3)Yaşadığımız süreçten dolayı hiçbir işçinin işine son verilmeyeceği konusunda garanti verilsin.

4)Bu süreçte işten atılan işçi arkadaşlarımız geri alınsın.

5)Türk Metal sendikası Ford’tan gidecek.

6)Temsilcilerimizi demokratik bir yöntemle belirleyeceğiz.


Bu taleplerden ve yapılan açıklamalardan, grev öncesi işçilerin sendikaya karşı tavırlarından grevin esasen iki nedeninin olduğu anlaşılmaktadır: Bu nedenlerden birisi ücret farklılığı, diğeri de gerici, doğrudan sermaye ve düzenin çıkarlarını kollayan; bu çıkarlar için işçi sınıfını yönlendirmeye çalışan Türk Metal-Sen'e duyulan tepkidir. Bu sendika, toplu sözleşme dönemlerinde sermayenin çıkarı için sürekli fedakarlıktan bahseder, koyduğu kurallara uymayan işçileri gerektiğinde şiddet kullanarak sindirmeye çalışır, patronla işbirliği içinde işten attırır. Etkili olduğu işletmelerde taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına da önayak olan bu sendikadır. Bursa'da patlak veren ve yaygınlaşan bu direniş, işçilerin bu sendikaya ve bu sendika nezdinde sendika pratiğine duyulan öfkenin dile getirilmesidir. Sendikanın MESS ile imzaladığı ücret farklılığı içeren sözleşme, başlangıçta bin işçinin, sonraları da daha kalabalık işçi bölüklerinin istifasına neden oldu.


Direnişin şimdiye kadarki gelişme seyri şunu göstermektedir:

Bu direnişlerde herhangi bir siyasal kuruluşun; devrimci, komünist bir örgütün veya partinin etkisi veya önderliği olmamıştır. Bu anlamda direniş kendiliğindencidir, işçilerin kendi aralarında örgütlenmelerinin bir eseridir. Genel olarak gerici, faşist ideolojinin etkisinde olan işçiler, taleplerinin gerçekleştirilmesi için belli bir disiplin içinde hareket ediyorlar ve kararların alınması için yüzde 90'lık bir kesimin kabul veya reddetmesini esas alıyorlar.


Sermaye ve devletin (Polise, yargı, patronlar ve sendika) baskı ve tehditlerine boyun eğmemeleri, yapılan uzlaşma çağrılarını ve tekliflerini reddetmeleri, taleplerinin gerçekleştirilmesi için ne denli kararlı olduklarını göstermektedir.


Bölgesel olarak da yaygınlaşan ve onbinlerin katıldığı direnişte her bakımdan kontrol ve örgütleme doğrudan işçiler tarafından yapılmaktadır.


Bu direniş aslında mevcut sendikal anlayışa ve işleyişe karşı da açıktan bir tepkidir. Üyesi oldukları Türk Metal-Sen tecrübesi bu bakımdan oldukça öğretici olmuştur; sendikayı özgür iradeyle seçme, sendikalarda işçilerin hakim olması gerektiği düşüncelerinin dile getirilmesinin nedeni budur.


Diğer taraftan bu direniş, işçiler adına sendikacılık yapmaya, işçilerin söz sahibi olmadığı bir sendikacılık anlayışına; burjuva, bürokratikleşmiş sendikal harekete karşı da bir mücadeledir. İşçi sınıfından, fabrikada çalışan işçiden, onların sorunlarından, yaşamından kopmuş olan unsurların sendikacı olarak işçilerin adına hareket etmelerine tepki bu direnişte görülmektedir.


Gelinen aşamada direniş, ekonomik taleplerden çok, demokratik talepler, somutta da sendikal hareketin geleceğiyle ilgili talepler çerçevesinde gelişmektedir. Türkiye'de genel olarak sendikal hareketin zaafları, anti-demokratik, bürokratik yapılanmaları ve işçi sınıfı haklarını savunmadaki uzlaşmacılığı göz önünde tutulursa bu direnişin diğer sektörlere de yayılabilmesinin zeminini oluşturabileceği görülür.


Bir grev veya direniş halinde üretimin uluslararasılaşmasının hangi sonuçları doğurabileceğini direnişteki işçiler bizzat görmekteler ve buradan hareketle kendi grevlerinin uluslararası sermayeyi de etkilediğinin farkındalar (Renault’nun Fas, Romanya, İspanya işletmelerinde parça ikmali sıkıntısının baş göstermesi). Üretimin uluslararasılaşması, aynı zamanda grev ve direnişlerin de uluslararasılaşmasının maddi zeminini oluşturmaktadır.


Sınıf bilincinin ne denli geri olduğu direniş alanına dışarıdan gelenlerin; destekçilerin, siyasi partilerin, devrimcilerin alınmamasında kendini göstermektedir.


Türk Metal-Sen gibi sermaye ve devlet yanlısı anlayış ve pratiğiyle karakterize olan bir sendikada işçilerin bu yayınlaşan ve kararlı direnişi düşünce değişiminde ve gelişiminde maddi koşulların ne denli önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Ama sorunu sadece bununla sınırlandırmak sınıf bilinçlenmesinde oldukça eksik kalır. Esas olan komünist öncünün, müdahalesidir; bu türden grev ve direnişlere öncülüğüdür.