“Batı değerleri”nin vicdanlara hitap etmesi için Kobane'li Aylan çocuğun Ege'de boğulması ve cesedinin kıyıya vurması mı gerekiyordu? Yıllardan beri süregelen, her gün dünya medyasında yer alan Kuzey Afrika ve Ortadoğu'dan, özellikle Suriye ve Irak'tan göçmenlerin dramı “onlara göre durumumuz iyidir, halimize şükredelim” propagandası için acımasızca kullanıldı. Akdeniz ve Ege'nin sularında boğularak ölen göçmenleri sayısı toplamda binlerle ifade ediliyor. Bu akımdan kurtulmak veya göçü durdurmak için AB, kapatmış olduğu “değerler” sınırını açmak zorunda kaldı. Batı kültürünün “yüce değerleri” kirlenmesin, safiliğini korusun diye yapılan onca aşağılayıcı, küçük düşürücü, uzaklaştırıcı, ayırtedici propaganda o “değerler”den bahsedenlerin politikasının sonucudur. Kıyıya vurmuş cesedini görünce Aylan'ın arkasından neredeyse ağıt yakacak duruma gelen “Batı değerleri” savunucuları, politikacılar, devlet ve hükümet başkanları ne denli ikiyüzlü olduklarını gösterdiler. Aylan'ın arkasından timsah gözyaşları dökenler, göçün nedenlerini örtbas ederek sonuçlarıyla ne denli “anlayışlı, insancıl” olduklarını gösterme fırsatı buldular. Türk burjuvazisi, T. Erdoğan ve hükümet de timsah gözyaşları dökmekteler ve Aylan'ı kullanarak Kürdistan'da sürdürdükleri kirli savaşı gizlemeye çalışmaktalar. Daha öncesinde Suruç'ta 33 sosyalist gencin katledlmesini de sömürgeci, kirli savaşın vesilesi yapmışlardı. Göçmen sorununda “Batı değerler topluluğu” her bakımdan ikiyüzlüdür. Önce sorunu görmek istemediler. Sonra göçü emdiği için Türkiye'yi övmeye başladılar. Kuzey Afrika'dan ve Ege'den kale AB'ye girişler başlayınca seçici oldular; şu kadar doktor, şu kadar mühendis, şu kadar öğretmen kabul ederiz dediler. Öyle ki, insanları etnik ve dinsel ayrıma tabi tutarak hangi etnik ve dinsel gruptan insanları kabul edecelerini açıklayacak kadar alçaldılar. Şimdi de kim ne kadar göçmen kabul edecek kavgasına tutuştular. “Mutluluk adası” AB, Ortadoğu'da ve Afrika'da ortak savaş politikası geliştirirken, göçmen sorunundan dolayı ortak bir politika geliştirememektedir. Peki bunca insan neden evini, ülkesini terk etmek zorunda kalıyor? Bu soruyu “Batı değerleri” savunucuları kendilerine sormuyorlar. Bunun nedeni savaştır, açlıktır, yoksulluktur; gelecek konusunda umutsuzluktur. Afrika'nın birçok ülkesinde ucuz AB ürünlerinden dolayı yerel üretim durdu; üreticiler açlık ve sefalete sürüklendi, işsizlik akıl almaz boyutlara vardı. Afrika'da emperyalist ülkeler arasındaki hegemonya mücadelesi, bunun sonucu olarak patlak veren vekalet savaşları insanları kaçınılmaz olarak göçe zorlamıştır. Aynı durum Ortadoğu için de geçerlidir. Suriye adeta insansızlaşmıştır; gerici savaştan kaçan, işsiz kalan, geleceğini göremeyen milyonlarca insan komşu ülkelere (Ürdün, Lübnan, Türkiye) göç etmek zorunda kalmışlar ve oradan da AB'nin her türden engellemesine, zor kullanmasına rağmen AB kapılarına dayanmışlardır. “Batının değerler topluluğu” bizzat finanse ettiği, örgütlediği, teşvik ettiği savaş ve terörün sonucu olan göç akımıyla karşı karşıyadır. Bu göçün nedenini başka yerde değil, tam da burada, emperyalist çıkarların çatışmasında ve hakimiyet için rekabette aramak gerekir. Göçmen sorunu jeopolitik hakimiyet anlayışlarının veya jeopolitik stratejinin doğrudan bir yansımasıdır. Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri ne Afganistan'a ne de Irak'a demokrasi götürdü. Kendi hegemon emperyalist çıkarları için bu ülkeleri yakıp yıktılar, yüzbinlerce insanın katledilmesine ve milyonlarca insanın da göç etmesine neden oldular. Dört yıldan bu yana da Suriye yakılıp yıkılmaktadır; bu ülkeden öldürülenlerin sayısı 200 binin üstündedir, göç edenleri sayısı da dört milyonu aştı. Ortadoğu'nun maddi zenginlikleri (petrol ve doğal gaz) ve dünya hegemonyası bakımından vazgeçilemez stratejik önemi, hegemonya iddiası olan ABD, Rusya,Çin, Almanya, Fransa, İngiltere gibi emperyalist ülkelerin yerli işbirlikçileri üzerinden veya doğrudan bombalamakla vekalet savaşları sürdürmelerine neden oldu. Bu savaşlar ve beraberinde getirdiği işsizlik, sefalet, geleceği görememek milyonlarca insanın göç etmesine neden oldu. “Batı değerleri” savunucularının savaşı, terörü şimdi kendilerine göçmen olarak dönmektedir; göçmenler AB kapılarına dayandılar ve içeriye de girdiler. Bugün yaşanmakta olan göçme sorunu II. Dünya Savaşından sonra en büyük ve kapsamlı bir göç sorunudur. Burada söz konusu olan, işgücü ihtiyacından dolayı göç değildir. Örneğin Polonya'dan veya doğu Avrupa'dan Batı Avrupa'nın Almanya gibi ülkelerine, Kuzey Amerika'ya (ABD, Kanada) göçler veya 1950'li yıllardan itibaren özellikle Almanya başta olmak üzere ihtiyaç duyulan işgücünü karşılamak için Yugoslavya, İtalya, Portekiz, İspanya, Türkiye, Yunanistan gibi ülkelerden işgücü göçü de değildir. Bu göçlerde ekonomik nedenler belirleyici olurken, şimdiki göçlerde insanların geleceksiz bırakılmasıdır; bunda da vekalet savaşları belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu savaşlar, göçün nedenleri devam ettiği müddetçe giderek artan sayıda göçmen AB'ye akacaktır; şimdiki onbinler yarın yüzbinler, milyonlar olacaktır. Göç sorunu bu sömürü, talan, ötekileştirme, baskı sistemi var oldukça; kapitalist sistem var oldukça gündemden düşmeyecektir. Bu sorunun ortadan kaldırılması; insanların barış içinde yaşaması, etnik ve dinsel aidiyete göre ayrıştırılmaması ancak ve ancak bu küresel kapitalist sistemin yıkılması ve sosyalist dünyanın kurulmasıyla mümkün olacaktır. Emperyalizm, böl ve yönet taktiğinin bir yansıması olan göçmen sorununu da küreselleştirmiştir.
|