Bir kadın yoldaşımın teknik bir ihtiyacı ile aklımın meşgul olduğu bir süreçteydim. Biliyordum ki onu teknik sorunun oluşmasından çok, görevlerine odaklanamamak yoruyordu. O su gibidir, akar yatağını bulur tabiri caizse. Kendini her durumda üretken kılabilir. Yine de yardımcı olabileceğim her konuda olmayı teklif ettim. Kadın yoldaşlığı bakımından güçlü bir ortaklık yakalamanın eşiğini çoktan geçmiştik. Böyle olmasaydı yok yoldaş, sen işlerine yoğunlaş sözünü kibarlığından söylüyor sanabilirdim. Sanmadım, çünkü o hakikaten gürül gürül bir sudur, kibarlık olsun diye bir laf söylemez. Fakat benim aklım yine onda kalmıştı. Tam da bu sırada haberlere bakıyordum. "MLKP-FESK üyesi KKÖ'lü 2 Kadın Komutan Evinde İnfaz Edildi..." Nasıl... Tüylerim diken diken. Haberde fotoğraf var, infazın gerçekleştiği saat ve mahalle var ama detaylar yok. Bense bilmek istiyorum, nedir düşmanı onlara yönelten sebep? Herşeyden önce bildiğim tek şey var, o da komünist kadınlardan sınırsız korkmaları. Bu sebeple işi şansa bırakmayıp doğrudan infaza geçiyorlar. Olayın polisiye detaylarından öte, kendimi şunları merak ederken buldum: Nasıl yollardan geçtiler, en keskin devrimci viraja girmeden önce? Nasıl iç gerilimler yaşadılar ve nasıl bir inadın sonucunda bu kadar özgürlestiler? Yaşam hikayeleri her birimizden o kadar uzak mıydı? Yoksa hayatları kitap olsa, en azından okuyan her kadın kendi hayatından parçalar bulur muydu? Aslında bilmek istediğim, daha da "özünde", ideolojisiyle pratiği birleşmiş bir kadın olarak var olma hayalim, başkaca yoldaşlar tarafından nasıl gerçekleştirilmişti? Onlar bu işi nasıl yapmışlar? Çünkü ben onlardan bihaberken, birbirimizi hiç tanımazken bana kılavuz olmuşlardı. Sonrasında yoldaşım yolunu bulmuş, ama bir parça da yüreği burkulmuş halde randevumuza geldi. Bana "haberleri duyunca ne hissettin" dediğinde yukarıda yazdıklarımı söyledim. Çok özel arkadaşlardı dedi. Hayatın ister bireysel ister toplumsal, ne kadar acımasız olduğunu en iyi bilenlerdendi iki yoldaş da. Anladığım kadarıyla kadın yoldaşlığının özünde ne demek olduğuna birbirlerinde şahit olmuş yoldaşlardı aynı zamanda. İkisinin hayat serüvenlerinden, geçtikleri süreçlerden kesitler aktardı bana. Berçem yoldaşın babası bir imamdı mesela. Kızına biçtiği "özgürlük" tanımlaması da ancak bu doğrultuda olabilirdi. Ancak Berçem devrimciliğinde çok netti. Kendisi sınırsızlaşmak istiyordu. Hatta partinin ona öğretmen olarak çalışmalarına devam etmesine yönelik önermesine, "bu sistemden kopmak yerine beni sistemle bağlar" diyerek karşı çıkmıştı. Yine de partiye bağlılığından, 8 yıl boyunca istemediği bir sistemin içerisinde bir adım sonrasında nerede olmak istediğine emin olduğu için devam etti. Yani hem fedakar, hem de asıl özgürlüğün nerede yattığını 8 yıl boyunca bir an bile aklından çıkarmayan bir kadındı. Şirin yoldaş, keza aynı şekilde sistemin yarattığı toplumsal, cinsel çelişkilerle çocukluğundan itibaren yüzleşmiş ve güçlü kopuşlar yaparak, kadın yoldaşlığına sımsıkı yaslanarak ilerlemişti. Tıpkı Yasemin yoldaş gibi. Güçlü komutanlaşma pratiği en çok buralardan almıştı can suyunu. İki yoldaşın hikayesinde de aradığımdan fazlasını bulmuştum. Kendi bahanelerimden utanır olmuştum. Ancak çok daha fazla etkilendiğim bir kısım daha olmuştu. Onların sadece kendilerini komutanlaştırıp orada kalmamaları, birçok devrimciyi eğitimden geçirmiş olmaları... Yani "Şehitler Yaşıyor" derken aslında konuşmuş olmak için demiyormuşuz biz bunu... Onlar şimdilerde hesap soran birçok fidanın, suyu, toprağı olmuşlar. O zaman anlamlandırabildim yoldaşların hayallerindeki şehitliğin "onurlu biçimde ölmek" olduğunu. Burada "ölmek" ne istenen, ne de korkulan bir olgu. Asıl istenmeyen öylesine, kendi halinde bir ölüm. Yoksa devrimci ölümden niye korksun? Devrimci hiç ölmez ki... Bunu da en iyi Yasemin'in, Berçem'in, Şirin'in ve daha nice kadın komutanın öğrencileri, yoldaşları, arkadaşları bilir. Her günümüzü onlar gibi sorulara tabi tutarak, en çok gelişerek, en ileriye özenerek, en ileriyi toplumun her kesimi için isteyerek güçlenebiliriz. Bu uğurda, laf kalabalıklarına dolanmadan, Şirin, Yasemin, Sibel, İvana, Şirin ve Berçem yoldaşların keskinliğinde işe koyularak, yani onların verdiği tohumları meyvelere çevirerek büyüyebiliriz. Her birine kızıl selamlar olsun. Varlıkları saf bir umut ve gururdu. Elimizden daha nicelerine gebe halde alındılar. Şimdi geride kalanlar, eylemlilikleriyle borçlarını ödeyecekler. Avaşin Umut
|