''DİRENİŞ'' Diyerek Ölüme Gülümseyenlere!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

21 Aralık 2015 tarihteki en uzun geceydi. Tarifsizliğin tarihinde bir ilkti. Doğa ile özdeşleşen kadının, yeni ezgisinin notalaştırıldığı gündü. Yeni yaşamın temsiliyeti olan direniş kokulu kadınların ezgileri... Bizler bunun tarihine tanık olan kadınlarız.
Sistemin toplumsal ahlakı, kadın bedeninde mahkum kıldığı bir zamanı yaşıyor insanlık. Kadının, tarihin karanlık sayfalarına yazıldığı, kılıf ve kalıplara mahkum edildiği zaman dilimlerinde farklılıklar yaratılıyor. Farklılıklar... Tüm bu karanlık sayfaların, yarattığı biçimlere alternatif; yeni bir boyut kazanıyor kadına dair tüm değerler. Yeni yaşamı ile buluşan kadın cinsi, kendi gücü, iradesi ve özü ile yeniden buluşuyor, buluşturuluyor.
İşte 21 Aralık gecesi tarihin işlemeli sayfalarına böylesi yazıldı. İyi hatırlıyorum dolunay henüz yeni tamamlanmak üzereydi. Hepinizin izlediğini umuyorum. O nasıl bir boyutlanmadır ki kendisini saatlerin dilimlerine kurban ediyor. Sırf dünyaya, kendisine ait tüm aydınlığı ulaştırabilmek için. Önce bulutların arkasından ince bir çizgi halinde, kendisini asıyor gökyüzünün karanlığına. Ardından iradesini, yetmez denildiği oranda açığa çıkarıyor. Elbet herkes doğa harikalarını kendi baktıkları yerden incelemiştir. Ancak bir farkı vardı 21 Aralık'ta oluşan dolunay aydınlığının. Dağlardan kentlere yayılan evrensel aydınlığı, insanlığa bir harita çiziyordu. Karabasanlara, gizemli evlerdeki yaratıklara karşı verilecek olan mücadelenin haritasını... Bu haritaya giden yolu aydınlatmak adınadır direniş boyutunun sergilenişi. İki merkezileşen aydınlık noktası...
İki kadın yoldaşımın aydınlığından söz ediyorum. İki can ciğer, iki komünist kadın yoldaşımdan! Karanlığa inat dolunayın aydınlığına dirençle sarılan ve bırakmayan iki temsiliyetten. Kadınları, yarattıkları değerlerle aydınlığa doğru çağıran. İşte tanımsızlığın devreye girdiği bu noktadır. Onlar dolunayın derin ışıklarına ulaştılar o akşam. Gerilerinde gökyüzüne çizili baharları bırakarak ve de derin gülüşlerin gizemlerini taşıyarak. Ne boyuttaki bir sonsuzluktur ki, derin denilen dünyanın ötesine geçtiler. "Direniş!" diyerek gidenler bizlere hep bunları anımsattılar, hatırlattılar. Gidenler yeniden gitmekten geri durmadılar işin özcesi. Çağrılarla gittikleri gökyüzünün mavisi artık başka mavi, gökyüzünde asılı uçurtmalar farklı özgür ve de yaban denilen asi kuşlar bir başka kanat çırpıyorlar; bizleri izledikleri derinliklerde. Hepsi dağların zirvelerinde ki gökyüzünde çizilidirler.
Özgürlük alanlarında bir dağın zirvesine tırmanma kararı almıştım. Nefesimi dengeleyemediğim kısa bir yolculuk... Zirveye doğru her adımım diz kapaklarımdaki titreyişleri meydana getiriyordu. Heyecanım ise zihniyetimde yer alan iradeyi tetikliyordu. Bir ses sürekli kulağıma melodiler eşliğinde: "Ana dönük değil, geleceğe dönük kararı ateşle!" diye fısıldıyordu. Sonrasında yaptığım o sese kulak vermek oldu. "Direniş!" diyerek ölüme gülümseyen, iki kadın yoldaşımın sesini anımsatmıştı bana. Sembolleşen ve de ölümsüzleşen özgürlük enstrümanlarının notalarını taşımışlardı, kulaklarıma, benliğime ve de tam düşüncelerimin ortasına. Gökyüzüne daha yakın olmak istemiştim tam da bu sebeplerden. Çünkü ses gökyüzüne doğru yükselmeye devam ediyordu. Maviliğin derin tonlamalarına ve de doğanın temiz havasına doğru. Bu dağların zirvesinde cigerlerinize çektiğiniz duman bir başka hoştur. Hele ki zirveye varmışsanız ve sizi çağıran bir sesin varlığından haberdarsanız işte o zaman en yüksek dağın zirvesini tanımaz olursunuz. İki komünist kadın yoldaşıma ulaşabilmek... Adımların hızlanışı, nefesin dengelenişi, iradenin ve gücün keşfedilişi! Farklı bir gücün tanımı demek de öze ulaşmak olacaktır. Erkek egemen zihniyetin bin yıllardır yok oluşun eşiğine getirdiği, yok saydığı, sistemi içerisinde hiçbir söz hakkı tanımadığı, silikleştirdiği, toplumsal gerçekliğinden koparıp aldığı ve kölelik prangaları ile zincirlediği kadınlığın tanımını inkar eden bir güç. Faşist devlet eli ile katledilen, kadın yoldaşlarımın ellerinde bulunan kadın olmanın silahı bana da böylesi bir gücü verdi. O silahı sıkı sıkıya kavrayan ellerin, emeğin kokusunun verdiği bir güçtü ulaştığım. Ne büyük onurdur ellerimizi birleştiren o silahı bugün bizzat kadın özgürlük mücadelesi adına tutabilmek. Suruç'ta, Amed'te, Ankara'da, Kuzey Kürdistan'da katledilmek istenen "birlik" adına tutabilmek. Ezilen sınıfların kurtuluş mücadelesi adına tutabilmek. Bugün Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu öncülüğünde tüm dünyaya yayılan halkların mücadelesi adına tutabilmek. Partimizin kızıllığı adı altında, Komünist Kadın Örgütümüzün öncülüğü altında dalga dalga yayılan "kızıl direnişi" taçlandırmak adına tutabilmek...
İşte o dağın zirvelerinde adım atmak ve baharın temsiliyeti gökyüzü ile buluşmak da böylesi bir histir. Dağların eteklerinde, bedeninizle yeni boyutlara ulaşan uzun namlulu silahların varlığı böylesi bir histir.
Hislerin ve anlamın yok edildiği sistemin sınırlarında, ulaşamayacağımız, tadamayacağımız duygular bunlar. Günümüzde, insanlığı cetvellerle çizilen sınırlara hapseden sistem, tüm bu duyguları da köreltmekle yok oluşa sürüklemiştir. İki komünist yoldaşımın, çağrısını yaptığı sesleniş bunu ifadelendirmişti. Dolunayın aydınlığında gizli olan bu sırra erişebilmek, bundan ötürü kutsal kılınmıştır. Akşamleyin bu yazıyı okuyabilen herkes bulundukları yerde ışıkları söndürsün. Karanlık ne de sonsuz gelecektir ve de dayanılmaz. Sanki sizlerin ötesinde duran soyut bir varlık gibidir karanlık. Kabul edilesi değil! Karanlık ne sonsuzdur ne de ötemizde duran soyut bir varlık! Onu yok etmek yine aydınlığa giden yöntemleri uygulamak olacaktır. Bir muma kibrit çakmakla başlanılabilir. İşte 21 Aralık günü, en uzun gecenin aydınlığa kavuşturulduğu gün olmayı böyle başardı. Bir direniş kibritinin çakılması ile! Bugün, Berçem ve Ekin yoldaşlarımızın alevlendirdiği direniş ateşini büyütme günüdür. Uzun zamandır yakmaya geri durduğumuz o kibritin ateşlenmesiyle büyüyecek ateş, bizleri yeni yaşamın çemberinde buluşturacaktır. Kadın özgürlük mücadelesinin zafer ezgilerinin dillendiği o büyük çemberin etrafında. Tüm ezilen sınıfların ezilmişliklerini, ezilen cinslerin prangalarını, gençlerin kalıplarını atıp yaktığı büyük ateş çemberinin etrafında buluşmak adına... Gelin hep birlikte birlik temelli, renk cümbüşlerinin buluştuğu, kadının yeniden özü ile buluştuğu özgür yaşamı hep birlikte kurarak geleceği aydınlatalım...

Destan (Sur)uç

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

''DİRENİŞ'' Diyerek Ölüme Gülümseyenlere!
fc Share on Twitter
 

21 Aralık 2015 tarihteki en uzun geceydi. Tarifsizliğin tarihinde bir ilkti. Doğa ile özdeşleşen kadının, yeni ezgisinin notalaştırıldığı gündü. Yeni yaşamın temsiliyeti olan direniş kokulu kadınların ezgileri... Bizler bunun tarihine tanık olan kadınlarız.
Sistemin toplumsal ahlakı, kadın bedeninde mahkum kıldığı bir zamanı yaşıyor insanlık. Kadının, tarihin karanlık sayfalarına yazıldığı, kılıf ve kalıplara mahkum edildiği zaman dilimlerinde farklılıklar yaratılıyor. Farklılıklar... Tüm bu karanlık sayfaların, yarattığı biçimlere alternatif; yeni bir boyut kazanıyor kadına dair tüm değerler. Yeni yaşamı ile buluşan kadın cinsi, kendi gücü, iradesi ve özü ile yeniden buluşuyor, buluşturuluyor.
İşte 21 Aralık gecesi tarihin işlemeli sayfalarına böylesi yazıldı. İyi hatırlıyorum dolunay henüz yeni tamamlanmak üzereydi. Hepinizin izlediğini umuyorum. O nasıl bir boyutlanmadır ki kendisini saatlerin dilimlerine kurban ediyor. Sırf dünyaya, kendisine ait tüm aydınlığı ulaştırabilmek için. Önce bulutların arkasından ince bir çizgi halinde, kendisini asıyor gökyüzünün karanlığına. Ardından iradesini, yetmez denildiği oranda açığa çıkarıyor. Elbet herkes doğa harikalarını kendi baktıkları yerden incelemiştir. Ancak bir farkı vardı 21 Aralık'ta oluşan dolunay aydınlığının. Dağlardan kentlere yayılan evrensel aydınlığı, insanlığa bir harita çiziyordu. Karabasanlara, gizemli evlerdeki yaratıklara karşı verilecek olan mücadelenin haritasını... Bu haritaya giden yolu aydınlatmak adınadır direniş boyutunun sergilenişi. İki merkezileşen aydınlık noktası...
İki kadın yoldaşımın aydınlığından söz ediyorum. İki can ciğer, iki komünist kadın yoldaşımdan! Karanlığa inat dolunayın aydınlığına dirençle sarılan ve bırakmayan iki temsiliyetten. Kadınları, yarattıkları değerlerle aydınlığa doğru çağıran. İşte tanımsızlığın devreye girdiği bu noktadır. Onlar dolunayın derin ışıklarına ulaştılar o akşam. Gerilerinde gökyüzüne çizili baharları bırakarak ve de derin gülüşlerin gizemlerini taşıyarak. Ne boyuttaki bir sonsuzluktur ki, derin denilen dünyanın ötesine geçtiler. "Direniş!" diyerek gidenler bizlere hep bunları anımsattılar, hatırlattılar. Gidenler yeniden gitmekten geri durmadılar işin özcesi. Çağrılarla gittikleri gökyüzünün mavisi artık başka mavi, gökyüzünde asılı uçurtmalar farklı özgür ve de yaban denilen asi kuşlar bir başka kanat çırpıyorlar; bizleri izledikleri derinliklerde. Hepsi dağların zirvelerinde ki gökyüzünde çizilidirler.
Özgürlük alanlarında bir dağın zirvesine tırmanma kararı almıştım. Nefesimi dengeleyemediğim kısa bir yolculuk... Zirveye doğru her adımım diz kapaklarımdaki titreyişleri meydana getiriyordu. Heyecanım ise zihniyetimde yer alan iradeyi tetikliyordu. Bir ses sürekli kulağıma melodiler eşliğinde: "Ana dönük değil, geleceğe dönük kararı ateşle!" diye fısıldıyordu. Sonrasında yaptığım o sese kulak vermek oldu. "Direniş!" diyerek ölüme gülümseyen, iki kadın yoldaşımın sesini anımsatmıştı bana. Sembolleşen ve de ölümsüzleşen özgürlük enstrümanlarının notalarını taşımışlardı, kulaklarıma, benliğime ve de tam düşüncelerimin ortasına. Gökyüzüne daha yakın olmak istemiştim tam da bu sebeplerden. Çünkü ses gökyüzüne doğru yükselmeye devam ediyordu. Maviliğin derin tonlamalarına ve de doğanın temiz havasına doğru. Bu dağların zirvesinde cigerlerinize çektiğiniz duman bir başka hoştur. Hele ki zirveye varmışsanız ve sizi çağıran bir sesin varlığından haberdarsanız işte o zaman en yüksek dağın zirvesini tanımaz olursunuz. İki komünist kadın yoldaşıma ulaşabilmek... Adımların hızlanışı, nefesin dengelenişi, iradenin ve gücün keşfedilişi! Farklı bir gücün tanımı demek de öze ulaşmak olacaktır. Erkek egemen zihniyetin bin yıllardır yok oluşun eşiğine getirdiği, yok saydığı, sistemi içerisinde hiçbir söz hakkı tanımadığı, silikleştirdiği, toplumsal gerçekliğinden koparıp aldığı ve kölelik prangaları ile zincirlediği kadınlığın tanımını inkar eden bir güç. Faşist devlet eli ile katledilen, kadın yoldaşlarımın ellerinde bulunan kadın olmanın silahı bana da böylesi bir gücü verdi. O silahı sıkı sıkıya kavrayan ellerin, emeğin kokusunun verdiği bir güçtü ulaştığım. Ne büyük onurdur ellerimizi birleştiren o silahı bugün bizzat kadın özgürlük mücadelesi adına tutabilmek. Suruç'ta, Amed'te, Ankara'da, Kuzey Kürdistan'da katledilmek istenen "birlik" adına tutabilmek. Ezilen sınıfların kurtuluş mücadelesi adına tutabilmek. Bugün Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu öncülüğünde tüm dünyaya yayılan halkların mücadelesi adına tutabilmek. Partimizin kızıllığı adı altında, Komünist Kadın Örgütümüzün öncülüğü altında dalga dalga yayılan "kızıl direnişi" taçlandırmak adına tutabilmek...
İşte o dağın zirvelerinde adım atmak ve baharın temsiliyeti gökyüzü ile buluşmak da böylesi bir histir. Dağların eteklerinde, bedeninizle yeni boyutlara ulaşan uzun namlulu silahların varlığı böylesi bir histir.
Hislerin ve anlamın yok edildiği sistemin sınırlarında, ulaşamayacağımız, tadamayacağımız duygular bunlar. Günümüzde, insanlığı cetvellerle çizilen sınırlara hapseden sistem, tüm bu duyguları da köreltmekle yok oluşa sürüklemiştir. İki komünist yoldaşımın, çağrısını yaptığı sesleniş bunu ifadelendirmişti. Dolunayın aydınlığında gizli olan bu sırra erişebilmek, bundan ötürü kutsal kılınmıştır. Akşamleyin bu yazıyı okuyabilen herkes bulundukları yerde ışıkları söndürsün. Karanlık ne de sonsuz gelecektir ve de dayanılmaz. Sanki sizlerin ötesinde duran soyut bir varlık gibidir karanlık. Kabul edilesi değil! Karanlık ne sonsuzdur ne de ötemizde duran soyut bir varlık! Onu yok etmek yine aydınlığa giden yöntemleri uygulamak olacaktır. Bir muma kibrit çakmakla başlanılabilir. İşte 21 Aralık günü, en uzun gecenin aydınlığa kavuşturulduğu gün olmayı böyle başardı. Bir direniş kibritinin çakılması ile! Bugün, Berçem ve Ekin yoldaşlarımızın alevlendirdiği direniş ateşini büyütme günüdür. Uzun zamandır yakmaya geri durduğumuz o kibritin ateşlenmesiyle büyüyecek ateş, bizleri yeni yaşamın çemberinde buluşturacaktır. Kadın özgürlük mücadelesinin zafer ezgilerinin dillendiği o büyük çemberin etrafında. Tüm ezilen sınıfların ezilmişliklerini, ezilen cinslerin prangalarını, gençlerin kalıplarını atıp yaktığı büyük ateş çemberinin etrafında buluşmak adına... Gelin hep birlikte birlik temelli, renk cümbüşlerinin buluştuğu, kadının yeniden özü ile buluştuğu özgür yaşamı hep birlikte kurarak geleceği aydınlatalım...

Destan (Sur)uç