Devrimcilik Dışında Özgür Bir Hayat Yoktur
Share on Facebook Share on Twitter

 
Diğer yazılar
 

 

 

 Partinin Sesi / Temmuz - Ağustos / Sayı 97

Devrimci savaşımın ve partili yaşamın tek tek bireylerden istediği, özverili veya kendinden vermede cömert olma, kişisel olandan değil kolektif olandan hareket etme, milyonların onurunu yüreğinde taşıma, yeni bir dünya uğruna savaşımın dışındaki tüm hayat biçimlerinin allanmış pullanmış kölelik olduğu gerçeğini kılavuz edinme nitelikleriyle donanmak, kapitalist dünyada özgür yaşamanın temel koşuludur.
Bu donanım, bireye dünyayı tüm çıplaklığıyla görme yeteneği kazandırır. Kainata, hayata, insana, topluma burjuva ideolojik hegemonyanın dışından bakma, anlama ve kavrama bahtiyarlığı sağlar. Burjuva devlete, onun ideolojik ve siyasi kölelik yasalarına meydan okumak, ister devrimci bir partide, ister bir devrimci isyan ordusunda, ister küçük bir gerilla grubunda egemen sistemin sınırları dışında yaşamak, düzen kişiliğinden kopuş, kendinde "yeni insan"ı inşa etme yolunu açar. Kapitalist sistemin bireylerde ürettiği bencillik, kişisel çıkarcılık, bireysel rekabet zihniyetinden, kültüründen, ahlakından özgürleşme yoludur bu. İnşanın hem düşüncelerde, hem de duygularda tamamlanması, bilinçli bir çabayı, kendini eleştirme, öğrenme ve yenilenme gücünü, emeğini gerektirir. Örgütlü mücadele ya da devrimci savaşım bu kopuşun toprağı, bu yürüyüşün oksijenidir.
Dayanışma, paylaşma, yoldaşlık, kendinden verme, başkalarının mutluluğuyla mutlu olma hattından, kapitalist mülkiyet dünyasının ürettiği bencillik ve bireyciliklerin irili ufaklı birer kölelik zinciri olduğu bilinciyle hareket etmenin doğallaşmasına, özgürlüğün daha derin bir kavranışına akan düşünsel ve ruhsal gelişim, bireyin devrimciliğinin güçlenmesini, berraklaşmasını, kapitalist dünyayla uzlaşmaz, bağdaşmaz bir nitelik kazanmasını sağlar.
O yüzden, zihniyette, duyguda, gündelik ilişkilerde ve eylemde devrimci ferahlık, devrimci berraklık kazanmış devrimcilerin, kimi güçlü insani özellikler ve incelikler bakımından birbirine benzemesi, dünyanın değişik ülkelerinden ölümsüzlere dair anlatılarda bu "benzeyiş"in tüm canlılığıyla karşımıza çıkıvermesi bir tesadüf değildir. Abartısızdır. İnsana inacın haklılığının kanıtıdır. Tüm bu gelişim, kapitalist toplumun her dakika yeniden üretilen ve "insan insanın kurdudur" ifadesinde özetlenen insan ilişkileri gerçekliği altında sağlandığı için, çoğunluğa "akıllıca" görünmez. "Çıkarını bilmemek" veya "enayilik" sayılır. Öyle ki, özgürlüğe cesaret edemeyenler, köle çoğunluğun bir parçası olanlar, devrimciye, "bu halk için bunca özveriye değmeyeceği" nasihati vermekte epey eli açıktır. Yeni insan yürüyüşü salt bu "geri dönüş" teşvikçilerine rağmen değil, daha önemlisi, etkin ve iradi bir "geri döndürücü" olarak burjuva devletin saldırılarıyla mücadele içinde sürer. Faşist sömürgeci devlet, devrimciliği seçen, örgütlü yaşam ve kolektivizm içinde yeni insan niteliğini geliştiren, böyle bir yoldan özgür yaşamı kazanan işçinin, kadının, emekçinin, aydının, öğrencinin, yoksulun, sanatçının, burjuva topluma yeniden boyun eğmesi, esaret yaşamına geri dönmesi için tüm imkanlarını seferber eder. Gözaltı saldırıları, işkence, hapishane, katliam, işten, okuldan attırma ve psikolojik savaş en gözde silahlarıdır. Bir yandan öncü iskelete darbeler vurarak, bir yandan da psikolojik savaşla bireysel ve kolektif umutsuzluk, irade kırılması yaratarak, bu imkanların işe yarayacağı en elverişli koşulları oluşturmaya çalışır. Devrimcilik, yeni insan olma yönünde derinleştirilmez, yetkinleştirilmez, yeniden üretilmezse, halkla duygu ve düşünce bağı koparılırsa, hangi sözlerle ambalajlanırsa ambalajlansın kendinden bakmaktan ibaret tercihler esas alınırsa, hayatın ve mücadelenin olağan veya olağandışı zorlukları, krizleri, bireyi burjuva rejim ve burjuva toplumun çerçevesini çizdiği yönde bir geri dönüşe iter. O yüzden, eski devrimciler kadar, eskimiş, "bırakmış" devrimciler de gerçekliğin bir parçasıdır. Bu "bırakma"da meşru olan, güzel olan, onur kazandırıcı olan, anlayış gösterilecek olan hiçbir şey yoktur.
Çünkü "bırakılan", sözcükler, bir ideolojik, siyasi söylem değil, bir yaşam tarzı, bir insani değerler bütünüdür. Geleceğin toplumuna ait ilişki biçimlerinden egemen ilişki biçimlerine geri dönüştür. Fark, sosyalist inşa sürecinde Kızıl Cumartesi işçileriyle, tahılını stoklayan zengin veya küçük köylünün pratiğindeki kadar ayrı dünyalara aittir. Örgütlü devrimci mücadeleden bireysel burjuva toplum yaşamına geri dönenlerin çoğunun bir dönem sonra kişilik itibarıyla tanınmaz hale gelişleri bunun ifadesidir.
Somut örneklere indirgenmeden veya genel bir değerlendirmeyle söylersek, devrimcilikten geri dönüş ağır bir yenilgidir. Ağır da olsa, bir insanın (ve br partinin, bir gerilla grubunun) yenilginin altından kalkması, yenilgiye yenilmemesi tamamen olanaklıdır. Bu olanağın gerçeğe dönüşmesinin birinci koşulu, bireyin tüm cesaretini toplayarak yenilgiye yenilgi demesi, gerçekle yüzleşmesidir. Ancak ondan sonra, yenik düşmeye yol açan zayıflıklarıyla, gerilikleriyle, gerileme kaynaklarıyla bir mücadele başlatabilir. Bu en azından, bireye belirli değerlerle hareket etme, ruhsal yıkıma uğramama, kişiliğini tanınmaz hale getirmeme olanağı sağlar.
Devrimciliğin ağırlaşan zorluklarını taşıyamadığı ya da bireysel özlemlerle devrimci çalışmanın gerekleri arasında bocalayıp, bireysel özlemlerine (tehlikesiz bir yaşam, çocuk sahibi olma, sanatçılık, belirli bir mesleği yapma, yazarlık, aile düzeni kurma, küçük burjuva yaşam tarzı­zevkler) teslim olduğu veya moral bozukluğu yolundan umut kırılmasına uğradığı ve iç enerji üretemediği için devrimcilikten vazgeçip bir demokrat olarak varolmaya yönelenler, "geri dönüş"lerini meşrulaştırmak uğruna yalana, çarpıtmaya dayalı dedikodular yapmadıkları, devrime, mücadele yürüten güçlere ve partiye karşı saygılı, dost bir pratik sergiledikleri, belirli değerlere bağlı kaldıkları ölçüde, yenilginin üstesinden gelme olanağını elde tutacaklardır. O durumda, ilkeli, içtenlikli bir ilişkilenişin muhatabı olacaklardır. Devrimcilikten geri dönenlerin kimileri iflah olmaz bir küçük burjuva bireyciliğinin, mülkiyet hırsının, rezil bir bencilliğin kölelerine dönüşürler. Bunlar düzenle bütünleşmeyi, tüm yetenek ve bilgilerini düzenin nimetlerinden yararlanmak için seferber etmeyi, devrimci çalışmada oluşturulmuş tanışıklıkları bireysel çıkar kapısına dönüştürme arayışını ahlak edinirler. Birçoğu değerlerini hızla tüketmekte yüksek tempoludur. Sahtelik yeni kişilik özelliklerinde baş köşeye oturur, dünyanın en yüksek politik otoriteleri olma tahtına kurulur, mide bulantısı yaratacak bir lafazanlığın temsilcisi olurlar. Onların pek az bir kısmı, utanma duygusunun yardımıyla kendine çeki düzen verebilir. Çoğunluğu, devrimci fikirlerle hiç tanışmamış, dünyaya devrim ışığıyla hiç bakamamış, düzen ideolojisinin etkisi altındaki "sıradan" işçilerin, emekçilerin belirli halk değerleriyle bağlı olarak sergileyecekleri tutumları, fedakarlıkları sergileyemez. Böyleleri, bir dost selamı, bir dost gülüşü bile hak etmezler. Devrimcilikten geri dönenlerin bir kısmı ise, egemenlerin kadrosuna, faşist işkencecilerin, kelle ve kulak avcılarının suç ortağına, bir karşıdevrimciye dönüşür. 1920'lerden, özellikle de 12 Eylül 1980'den günümüze bu konuda da yeterince örnek var. İşçi sınıfının ve ezilenlerin önünde tüm suçlarını ve suç ortaklarını ortaya koymadıkları, işbirlikçilikten koptuklarını pratikte göstermedikleri sürece, düşman hakkında ne düşünülüyor, ne hissediliyor, ne hayal ediliyorsa, tümü bu  karşıdevrimcileşmiş insan müsveddeleri için de geçerlidir. Devrimin namluları ölümlerine kadar peşlerinde olacaktır.
Devrimcilikten Kopmayı Veya Geri Dönüşü Meşrulaştırmak Ahlaksızlıktır Geri dönüş teslimiyettir. Geri dönen her ne "kazanıyorsa", tümü de kendisiyle ilgilidir. Amacı kendisidir.
Riskli, sıradışı, deyim yerindeyse "sigortasız" bir hayattan kurtulmuştur! Hapishaneye girme tehlikesinden, ölüm tehlikesinden kurtulmuştur! İşçiler ve ezilenler için kişisel zevklerinden vazgeçmekten kurtulmuştur!
Aydın veya sanatçı yeteneklerini metaya dönüştürememekten kurtulmuştur! Bütün anneler, çocuklar veya aileler adına annesini, çocuğunu ya da ailesini "ihmal etmek"ten kurtulmuştur! Örgütlü yaşamın, kolektivizmin gerektirdiği disiplinden, sorumluluklardan kurtulmuştur! Sabah erken kalkmaktan, gece yarılarına kadar emek harcamaktan kurtulmuştur! Mesleğini yapamamaktan, meslek imkanlarını ve gelirlerini kişisel kullanamamaktan kurtulmuştur! Devrimci savaşımın özveri gerektiren, emek ve sabır gerektiren militanlığından kurtulmuştur! Aile, eş, dost imkanlarını bireysel kullanamamaktan kurtulmuştur!
Sinir sistemini yoran değişik zorluklardan kurtulmuştur! Ölümsüzleşen yoldaşları, tutsak ve gazi yoldaşları karşısındaki sorumluluklarından kurtulmuştur!
Karşılığında kapitalist dünyaya, burjuvaziye, faşizme, emperyalizme karşı savaşımdan vazgeçmiştir.
İşçilerin, kadınların, yoksulların, ezilen ulus ve ulusal toplulukların yaşadıkları acılara, içine itildikleri insanlık dışı duruma karşı verilen her günkü mücadeleden, onun devrimci bir rotada yürütülmesinden vazgeçmiştir.
Sömürücülere, halk düşmanı militarist güçlere, toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklerin, göçmen ölümlerinin, kitle kıyımlarının, işkencelerin, işsizliğin, yoksulluğun sorumlularına güçlü bir nefret duymak, insan ilişkilerinde bireysel çıkar yönlendiriciliğinden, onun koşulladığı sahteliklerden özgürleşmek, insani inceliklerden büyük bir mutluluk duymak ve bütün bunları yaşam tarzında ve eyleminde cisimleştirmekten vazgeçmiştir. Faşist düşmanın ezmek, yıkmak, yok etmek istediğini yaşatmak, büyütmek, zafere hazırlamak için emeğini, yeteneklerini, olanaklarını sunmaktan vazgeçmiştir. Yoldaşlıktan vazgeçmiştir.
Bunlarda haklı olan, zorunlu olan, ahlaki olan, anlayışla karşılanacak, meşruluk taşıyan hiçbir şey yoktur.
Geri dönen, fakat düşmana düşman gözüyle bakmaya devam eden, düzenle bütünleşmekten, devrimci yaşamda edindiği değerlerini kaybetmekten korku duyan, devrimci savaşıma, halk sevgisine, kolektivizme saygı ve hayranlık beslemeyi sürdüren hiçbir birey, devrimcilikten geri dönüşü meşrulaştırma yönelimine asla girmemeli, kimseden de geri dönüşü meşru görmesini beklememelidir. Bu, hangi düzeyde, cürette ve biçimde gerçekleşeceğinden bağımsız olarak, yeniden ayağa kalkışın temel koşuludur.
Kapitalist emperyalist dünyada devrimcilik dışında özgür bir hayat yoktur.

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Devrimcilik Dışında Özgür Bir Hayat Yoktur
fc Share on Twitter

 

 

 

 Partinin Sesi / Temmuz - Ağustos / Sayı 97

Devrimci savaşımın ve partili yaşamın tek tek bireylerden istediği, özverili veya kendinden vermede cömert olma, kişisel olandan değil kolektif olandan hareket etme, milyonların onurunu yüreğinde taşıma, yeni bir dünya uğruna savaşımın dışındaki tüm hayat biçimlerinin allanmış pullanmış kölelik olduğu gerçeğini kılavuz edinme nitelikleriyle donanmak, kapitalist dünyada özgür yaşamanın temel koşuludur.
Bu donanım, bireye dünyayı tüm çıplaklığıyla görme yeteneği kazandırır. Kainata, hayata, insana, topluma burjuva ideolojik hegemonyanın dışından bakma, anlama ve kavrama bahtiyarlığı sağlar. Burjuva devlete, onun ideolojik ve siyasi kölelik yasalarına meydan okumak, ister devrimci bir partide, ister bir devrimci isyan ordusunda, ister küçük bir gerilla grubunda egemen sistemin sınırları dışında yaşamak, düzen kişiliğinden kopuş, kendinde "yeni insan"ı inşa etme yolunu açar. Kapitalist sistemin bireylerde ürettiği bencillik, kişisel çıkarcılık, bireysel rekabet zihniyetinden, kültüründen, ahlakından özgürleşme yoludur bu. İnşanın hem düşüncelerde, hem de duygularda tamamlanması, bilinçli bir çabayı, kendini eleştirme, öğrenme ve yenilenme gücünü, emeğini gerektirir. Örgütlü mücadele ya da devrimci savaşım bu kopuşun toprağı, bu yürüyüşün oksijenidir.
Dayanışma, paylaşma, yoldaşlık, kendinden verme, başkalarının mutluluğuyla mutlu olma hattından, kapitalist mülkiyet dünyasının ürettiği bencillik ve bireyciliklerin irili ufaklı birer kölelik zinciri olduğu bilinciyle hareket etmenin doğallaşmasına, özgürlüğün daha derin bir kavranışına akan düşünsel ve ruhsal gelişim, bireyin devrimciliğinin güçlenmesini, berraklaşmasını, kapitalist dünyayla uzlaşmaz, bağdaşmaz bir nitelik kazanmasını sağlar.
O yüzden, zihniyette, duyguda, gündelik ilişkilerde ve eylemde devrimci ferahlık, devrimci berraklık kazanmış devrimcilerin, kimi güçlü insani özellikler ve incelikler bakımından birbirine benzemesi, dünyanın değişik ülkelerinden ölümsüzlere dair anlatılarda bu "benzeyiş"in tüm canlılığıyla karşımıza çıkıvermesi bir tesadüf değildir. Abartısızdır. İnsana inacın haklılığının kanıtıdır. Tüm bu gelişim, kapitalist toplumun her dakika yeniden üretilen ve "insan insanın kurdudur" ifadesinde özetlenen insan ilişkileri gerçekliği altında sağlandığı için, çoğunluğa "akıllıca" görünmez. "Çıkarını bilmemek" veya "enayilik" sayılır. Öyle ki, özgürlüğe cesaret edemeyenler, köle çoğunluğun bir parçası olanlar, devrimciye, "bu halk için bunca özveriye değmeyeceği" nasihati vermekte epey eli açıktır. Yeni insan yürüyüşü salt bu "geri dönüş" teşvikçilerine rağmen değil, daha önemlisi, etkin ve iradi bir "geri döndürücü" olarak burjuva devletin saldırılarıyla mücadele içinde sürer. Faşist sömürgeci devlet, devrimciliği seçen, örgütlü yaşam ve kolektivizm içinde yeni insan niteliğini geliştiren, böyle bir yoldan özgür yaşamı kazanan işçinin, kadının, emekçinin, aydının, öğrencinin, yoksulun, sanatçının, burjuva topluma yeniden boyun eğmesi, esaret yaşamına geri dönmesi için tüm imkanlarını seferber eder. Gözaltı saldırıları, işkence, hapishane, katliam, işten, okuldan attırma ve psikolojik savaş en gözde silahlarıdır. Bir yandan öncü iskelete darbeler vurarak, bir yandan da psikolojik savaşla bireysel ve kolektif umutsuzluk, irade kırılması yaratarak, bu imkanların işe yarayacağı en elverişli koşulları oluşturmaya çalışır. Devrimcilik, yeni insan olma yönünde derinleştirilmez, yetkinleştirilmez, yeniden üretilmezse, halkla duygu ve düşünce bağı koparılırsa, hangi sözlerle ambalajlanırsa ambalajlansın kendinden bakmaktan ibaret tercihler esas alınırsa, hayatın ve mücadelenin olağan veya olağandışı zorlukları, krizleri, bireyi burjuva rejim ve burjuva toplumun çerçevesini çizdiği yönde bir geri dönüşe iter. O yüzden, eski devrimciler kadar, eskimiş, "bırakmış" devrimciler de gerçekliğin bir parçasıdır. Bu "bırakma"da meşru olan, güzel olan, onur kazandırıcı olan, anlayış gösterilecek olan hiçbir şey yoktur.
Çünkü "bırakılan", sözcükler, bir ideolojik, siyasi söylem değil, bir yaşam tarzı, bir insani değerler bütünüdür. Geleceğin toplumuna ait ilişki biçimlerinden egemen ilişki biçimlerine geri dönüştür. Fark, sosyalist inşa sürecinde Kızıl Cumartesi işçileriyle, tahılını stoklayan zengin veya küçük köylünün pratiğindeki kadar ayrı dünyalara aittir. Örgütlü devrimci mücadeleden bireysel burjuva toplum yaşamına geri dönenlerin çoğunun bir dönem sonra kişilik itibarıyla tanınmaz hale gelişleri bunun ifadesidir.
Somut örneklere indirgenmeden veya genel bir değerlendirmeyle söylersek, devrimcilikten geri dönüş ağır bir yenilgidir. Ağır da olsa, bir insanın (ve br partinin, bir gerilla grubunun) yenilginin altından kalkması, yenilgiye yenilmemesi tamamen olanaklıdır. Bu olanağın gerçeğe dönüşmesinin birinci koşulu, bireyin tüm cesaretini toplayarak yenilgiye yenilgi demesi, gerçekle yüzleşmesidir. Ancak ondan sonra, yenik düşmeye yol açan zayıflıklarıyla, gerilikleriyle, gerileme kaynaklarıyla bir mücadele başlatabilir. Bu en azından, bireye belirli değerlerle hareket etme, ruhsal yıkıma uğramama, kişiliğini tanınmaz hale getirmeme olanağı sağlar.
Devrimciliğin ağırlaşan zorluklarını taşıyamadığı ya da bireysel özlemlerle devrimci çalışmanın gerekleri arasında bocalayıp, bireysel özlemlerine (tehlikesiz bir yaşam, çocuk sahibi olma, sanatçılık, belirli bir mesleği yapma, yazarlık, aile düzeni kurma, küçük burjuva yaşam tarzı­zevkler) teslim olduğu veya moral bozukluğu yolundan umut kırılmasına uğradığı ve iç enerji üretemediği için devrimcilikten vazgeçip bir demokrat olarak varolmaya yönelenler, "geri dönüş"lerini meşrulaştırmak uğruna yalana, çarpıtmaya dayalı dedikodular yapmadıkları, devrime, mücadele yürüten güçlere ve partiye karşı saygılı, dost bir pratik sergiledikleri, belirli değerlere bağlı kaldıkları ölçüde, yenilginin üstesinden gelme olanağını elde tutacaklardır. O durumda, ilkeli, içtenlikli bir ilişkilenişin muhatabı olacaklardır. Devrimcilikten geri dönenlerin kimileri iflah olmaz bir küçük burjuva bireyciliğinin, mülkiyet hırsının, rezil bir bencilliğin kölelerine dönüşürler. Bunlar düzenle bütünleşmeyi, tüm yetenek ve bilgilerini düzenin nimetlerinden yararlanmak için seferber etmeyi, devrimci çalışmada oluşturulmuş tanışıklıkları bireysel çıkar kapısına dönüştürme arayışını ahlak edinirler. Birçoğu değerlerini hızla tüketmekte yüksek tempoludur. Sahtelik yeni kişilik özelliklerinde baş köşeye oturur, dünyanın en yüksek politik otoriteleri olma tahtına kurulur, mide bulantısı yaratacak bir lafazanlığın temsilcisi olurlar. Onların pek az bir kısmı, utanma duygusunun yardımıyla kendine çeki düzen verebilir. Çoğunluğu, devrimci fikirlerle hiç tanışmamış, dünyaya devrim ışığıyla hiç bakamamış, düzen ideolojisinin etkisi altındaki "sıradan" işçilerin, emekçilerin belirli halk değerleriyle bağlı olarak sergileyecekleri tutumları, fedakarlıkları sergileyemez. Böyleleri, bir dost selamı, bir dost gülüşü bile hak etmezler. Devrimcilikten geri dönenlerin bir kısmı ise, egemenlerin kadrosuna, faşist işkencecilerin, kelle ve kulak avcılarının suç ortağına, bir karşıdevrimciye dönüşür. 1920'lerden, özellikle de 12 Eylül 1980'den günümüze bu konuda da yeterince örnek var. İşçi sınıfının ve ezilenlerin önünde tüm suçlarını ve suç ortaklarını ortaya koymadıkları, işbirlikçilikten koptuklarını pratikte göstermedikleri sürece, düşman hakkında ne düşünülüyor, ne hissediliyor, ne hayal ediliyorsa, tümü bu  karşıdevrimcileşmiş insan müsveddeleri için de geçerlidir. Devrimin namluları ölümlerine kadar peşlerinde olacaktır.
Devrimcilikten Kopmayı Veya Geri Dönüşü Meşrulaştırmak Ahlaksızlıktır Geri dönüş teslimiyettir. Geri dönen her ne "kazanıyorsa", tümü de kendisiyle ilgilidir. Amacı kendisidir.
Riskli, sıradışı, deyim yerindeyse "sigortasız" bir hayattan kurtulmuştur! Hapishaneye girme tehlikesinden, ölüm tehlikesinden kurtulmuştur! İşçiler ve ezilenler için kişisel zevklerinden vazgeçmekten kurtulmuştur!
Aydın veya sanatçı yeteneklerini metaya dönüştürememekten kurtulmuştur! Bütün anneler, çocuklar veya aileler adına annesini, çocuğunu ya da ailesini "ihmal etmek"ten kurtulmuştur! Örgütlü yaşamın, kolektivizmin gerektirdiği disiplinden, sorumluluklardan kurtulmuştur! Sabah erken kalkmaktan, gece yarılarına kadar emek harcamaktan kurtulmuştur! Mesleğini yapamamaktan, meslek imkanlarını ve gelirlerini kişisel kullanamamaktan kurtulmuştur! Devrimci savaşımın özveri gerektiren, emek ve sabır gerektiren militanlığından kurtulmuştur! Aile, eş, dost imkanlarını bireysel kullanamamaktan kurtulmuştur!
Sinir sistemini yoran değişik zorluklardan kurtulmuştur! Ölümsüzleşen yoldaşları, tutsak ve gazi yoldaşları karşısındaki sorumluluklarından kurtulmuştur!
Karşılığında kapitalist dünyaya, burjuvaziye, faşizme, emperyalizme karşı savaşımdan vazgeçmiştir.
İşçilerin, kadınların, yoksulların, ezilen ulus ve ulusal toplulukların yaşadıkları acılara, içine itildikleri insanlık dışı duruma karşı verilen her günkü mücadeleden, onun devrimci bir rotada yürütülmesinden vazgeçmiştir.
Sömürücülere, halk düşmanı militarist güçlere, toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklerin, göçmen ölümlerinin, kitle kıyımlarının, işkencelerin, işsizliğin, yoksulluğun sorumlularına güçlü bir nefret duymak, insan ilişkilerinde bireysel çıkar yönlendiriciliğinden, onun koşulladığı sahteliklerden özgürleşmek, insani inceliklerden büyük bir mutluluk duymak ve bütün bunları yaşam tarzında ve eyleminde cisimleştirmekten vazgeçmiştir. Faşist düşmanın ezmek, yıkmak, yok etmek istediğini yaşatmak, büyütmek, zafere hazırlamak için emeğini, yeteneklerini, olanaklarını sunmaktan vazgeçmiştir. Yoldaşlıktan vazgeçmiştir.
Bunlarda haklı olan, zorunlu olan, ahlaki olan, anlayışla karşılanacak, meşruluk taşıyan hiçbir şey yoktur.
Geri dönen, fakat düşmana düşman gözüyle bakmaya devam eden, düzenle bütünleşmekten, devrimci yaşamda edindiği değerlerini kaybetmekten korku duyan, devrimci savaşıma, halk sevgisine, kolektivizme saygı ve hayranlık beslemeyi sürdüren hiçbir birey, devrimcilikten geri dönüşü meşrulaştırma yönelimine asla girmemeli, kimseden de geri dönüşü meşru görmesini beklememelidir. Bu, hangi düzeyde, cürette ve biçimde gerçekleşeceğinden bağımsız olarak, yeniden ayağa kalkışın temel koşuludur.
Kapitalist emperyalist dünyada devrimcilik dışında özgür bir hayat yoktur.