KBDH: Tüm Mevzilerde Devrimci Kadın Öncülüğü Geliştirilecek
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

2018 Yılı Değerlendirmesi / KBDH / Ocak 2019

2019 yılına girerken Kadınların Birleşik Devrimci Hareketi olarak başta kadınlar olmak üzere özgür bir dünya isteyen, bunun için mücadele edenleri devrimci duygularımızla selamlıyoruz. Bu vesileyle tüm devrim şehitlerine olan bağlılığımızı belirtiyor, 2018 yılında şehit düşen yoldaşlarımızın uluslararası ve bölgesel gericiliğin ittifakı ile halklara boyun eğdirme, teslimiyet ve direniş hareketlerini tasfiye etme politikalarına karşı insanlık onurunu, umudunu, özgür ve kardeşçe yaşam idealini bir yaşam seçeneği olarak ayakta tutmada rollerini eksiksiz yerine getirdiklerini belirtiyoruz. Devrim şehitlerimiz şahsında pratikleşen sosyalizm, kadınların ve halkların yaşam seçeneği olarak günceldeki yerini korumuş, kadın ve halk düşmanlarının korkulu rüyası olmuştur. Kürdistan'daki özgürlük savaşı, tüm dünya gericiliğinin saldırıları altında kalsa da demokratik devrimci gelişmelerin kalesi olarak direnişini sürdürmektedir. Türkiye ve Arap coğrafyası bu direnişin etkisi altındadır. Halkların birleşik mücadelesi, devlet ve iktidar güçlerinin tüm parçalama ve ezme saldırılarına karşı birleşik mücadele cephesini geliştirme iddiasını korumuş ve geliştirmiştir. 2018 yılının başından itibaren Türk sömürgeciliğinin işgal saldırılarına karşı Afrin başta olmak üzere tüm mücadele mevzilerinde birlikte mücadele edilmiştir. KBDH olarak 2019 yılında da tüm mücadele mevzilerinde devrimci kadın öncülüğünü geliştireme kararlılığımızı, şehitlerimize bağlılığımız temelinde belirtiyoruz.

2018 yılı, kapitalist sistemin yaşadığı yapısal krizi yönetmeye dayalı olarak başta Kürt halkı ve Ortadoğu'da yaşayan diğer halklar açısından çok yönlü savaş politikalarıyla yürütülmüştür. Dünyada hegemonik halde olan Kapitalizmin yaşadığı bunalımı aşamamış, sistem yürütülemez noktaya gelmiştir. 19. ve 20. yüzyılda geliştirdiği örgütlenmelerin tümünün içi boşalmıştır. Sistemin üç temel sacayağı olan sermaye birikimi, endüstiriyalizm ve ulus-devlet kapitalist sistemi taşıyabileceği son noktaya taşımıştır. Toplumsal birikimin gaspına dayanan bu sistem bunu gerçekleştirecek yeni alanlar yaratamamaktadır. Son sınırına gelip dayanmıştır. Bunun ötesi işgal edilenin, el koyulanın yeniden işgali ve sömürüsüdür. Bu ise savaş hali olarak gündemimizdedir.

Ortadoğu'da sıcağı sıcağına yaşadığımız bir dünya savaşıdır. Dünya hegemonik güçleri ve hegemonya iddiasında bulunan güçler çeşitli ilişki ve ittifaklar üzerinden bölgede doğrudan yada dolaylı olarak rol oynama çabasındadır. Askeri, ekonomik, diplomasi, medya-ideolojik savaş boyutları ile öne çıkmaktadır. Yaşanan dünya savaşını her iki dünya savaşından ayıran önemli bir farklılık ise hegemonik güçler açısından ideolojik-politik ayrımlara dayalı kutuplaşmanın olmamasıdır. Bu anlamda ABD, Rusya cephesi gibi ayrı gösterilmeye çalışılan durumun özünde aynı cephede yer alan güçlerin çıkar çatışmaları olduğudur. Söz konusu sistemin geleceği olduğunda uzlaşmaların günübirlik olarak gelişmektedir. Elbette bu güçler arasında çelişkiler ve rekabet vardır. Ancak temel uzlaşmazlığın halklar ile hegemonik iktidarı temsil eden bölgesel ve küresel sermaye güçleri arasındadır.

Bu genel değerlendirmeler ışığında ele aldığımızda Ortadoğu'da yoğunlaşan dünya savaşının başta Kürt halkı olmak üzere dünya halklarının özgürlük, demokrasi, eşitlik arayışına karşı saldırılarının yoğunlaştığı bir yıl olmuştur. Sistemin krizinin etkilemediği hiçbir toplum yoktur. Sistemin yaşadığı kriz gereği sağ faşist rejimleri öne çıkarmasını getirmiş, buna karşı her yerde çeşitli direniş odaklarının çıkmasına engel olamamıştır. Savaşın yoğunlaştığı Ortadoğu gibi olmasa da Avrupa'da, Afrika ve dünyanın başka yerlerinde gittikçe artan bir anti kapitalist dalga oluşmaktadır. Hiç şüphe yoktur ki sistem krizinin ve savaşın en çok etkilediği kesim olan kadınlar bu dalgalanmalarda en fazla yer alan toplumsal kesim olmaktadır. Kadınlar faşizmin karakterinde bulunan cinsiyetçiliğe, militarizme, milliyetçiliğe karşı açıktan tavır almaktadır. Kadınların bu tavrında radikalleşme ve sistem karşıtlığı açıktır ve yine sistemden en fazla zarar gören kesim olarak birleşik kadın mücadelesini geliştirme arayışları yoğunlaşmıştır.

Coğrafyamızda açığa çıkan gelişmeler üçüncü dünya savaşının merkezinde yer alması nedeniyle daha yakıcıdır. Sistemin savaş hali olarak dayattığı gerçekliğe kendi öz çözümünü yaratarak giren Kürt halkının özgürlük savaşı, dünya savaşının ikinci kutbunu, zıt ucunu oluşturmaktadır. Kapitalist sistem dışında oluşturduğu çözüm, bölge halklarından başlayarak dünya halklarına uzanan yeni bir cephe oluşturmaktadır. İki çizgi, iki dünya görüşü, iki sistem karşı karşıya gelmiştir. Türk devleti eliyle Kürt halkının özgürlük mücadelesini edebiliyorsa tasfiye etme edemiyorsa etkisini kırma politikası bu nedenle tüm hegemonik güçler tarafından desteklenmektedir. İran ile ABD'yi birleştiren nokta budur. ABD ile Rusya'yı benzer politikalarda birleştiren olgu da budur. Kürt halkının 40 yılı aşkın bir süredir yürüttüğü mücadeleyle dönüştürme noktasına getirdiği Türk devletini yeniden Kürtlere karşı savaşta umutlandıran, her türlü destek ile Kürt soykırımına varan yolu yeniden açan gerçeklik bu olmaktadır.

2018 yılında giderek artan saldırılar bu eksende değerlendirilmelidir. Türk devleti, yeni dengelerin belirlendiği Ortadoğu savaşında Kürt halkını soykırım statüsünde tutmak için tüm gücünü seferber etmektedir. Kuruluşunda kendisine verilen sistemin ileri karakolu olma rolünü Kürt halkının özgürlük, kimlik taleplerini ezme karşılığında yürütmekte, her türlü kirli ilişkiye girmektedir. Türkiye'yi finans kapital tekellerinin çiftliğine çevirdiği gibi denetiminde palazlandırdığı yeşil renkteki burjuva kesimi ile birlikte faşizmi en katıksız haliyle uygulamaktadır. Türk tipi başkanlık sistemi olarak sunduğu yeni Türkiye inşasında Ortadoğu despotizminin çağdaş versiyonunu açığa çıkarmış bulunmaktadır. Darbecilik ve komploculuğa dayanan Türk tipi başkanlık sistemi, kendini güvende hissetmemekte aksine en küçük bir muhalefeti bile kendisi için büyük bir tehlike olarak görmektedir. Özünde en zayıf ve en kırılgan dönemini yaşadığını söylemek bir propaganda olmamaktadır. Tüm gücünü sarf etmesine rağmen Kürt halkının özgürlük duruşuna boyun eğdiremediği gibi Kürt halkı bulduğu her fırsatta direnişini geliştirmektedir.

Türkiye ve Kürdistan'da yoğunlaşan topluma karşı savaş hali en ağır yükünü kadınların omuzlarına yıkmaktadır. Kendisini Kürt halkına karşı savaşa göre oluşturan Türkiye'deki Faşist rejim militarizmi, erkek egemenliğini, saldırganlığını geliştirerek kadına yönelik cinsiyetçi toplum algısında tavan yapmaktadır. İktidar ve zor ilişkisi ontolojik olduğu gibi bu en yıkıcı yansımasını cinsiyet yaklaşımında ortaya koymaktadır. Kadına yönelik şiddet, katliam düzeyine varan istatistiklere ulaşmış durumdadır. Faşizm her dönem erkek egemen karakterde olmuştur. Neo-faşizmin kadın politikası savaşa aş ve elaman üretme makinasına indirgeme, kadın emeğini sermayenin çıkarlarına göre el koyma politikasıdır. Kadını en özel mülk konusu, sahip olunması gereken, el konulması gereken bir nesne durumuna indirgeyen faşist rejim, taciz, tecavüz, kadına yönelik erkek şiddeti ve cinayetlerinin sorumlusudur. 2018 Türkiye'si bu anlamda Kadınların sistematik olarak şiddet sarmalına alındığı bir ülke konumundadır.

Savaş halinin Türkiye'yi derin bir ekonomik krizin içerisine sürüklediği açıktır. Geride bıraktığımız yıl bu anlamda da zor aygıtlarının başta kadınların göz nuru olan her türlü maddi birikimi diyebileceğimiz ekonomisini gaspında sınır tanımamıştır. En değerli varlıkları olan evlatlarını savaş makinesinin dişlilerinde kaybeden kadınlar olmuştur. Kır toplumunun yürütücü gücü olan kadındır. Köy yaşamının adeta iflasa sürülmesi bir anlamda kadına dayalı ekonomik ve sosyal yaşamın ciddi yaralar almasına yol açmıştır. Kendi kendine yeterli köy birimleri can çekişmekte, merkezinde devlet olan şehir hakimiyetine mecbur kalmaktadır. Kadınların topraktan, üretimden koparılması erkek egemenliğinin ve şiddetinin yoğunlaştığı alanların çoğalması anlamına gelmektedir. İşçi-emekçi kadınlar açısından ekonomik krizin faturası yaygın olarak işten çıkarılma ve ev kadını statüsüne indirgenme olarak erkeğe mecbur edilen bir konumun pekiştirilmesidir. Türkiye'deki ekonomik kriz en fazla mutfakta hissedilmektedir ve krizin uzun zamana yayılacağı, şimdiye kadar yaşananın buzdağının görünen kısmı olduğu, krizin sürdürülebilir bir durumda olmaması nedeniyle savaş politikasının içte ve dışta yaygınlaşacağı açıktır. Toplumun diğer kesimlerinde de var olan işsizliğin, kadın için katmerli bir süreci yarattığı söylenebilir. Kadın ya işten çıkarılmayla ya da düşük ücrete mahkumiyetle cinsler arası eşitsizlikte açılan uçurumlarla karşı karşıyadır.

Siyaseten yönetilemez halde olan Türkiye gerçekliğinde demokratik siyasetin öznesi olan kadınlar faşist iktidarın saldırılarına en açıktan maruz kalan kesimdir. Siyasetin kadınsızlaştırılması olarak da ifade edebileceğimiz bu gerçeklik, onlarca kadın vekilin zindanlardaki varlığı ile ortadadır. Kürdistan'da yoğunlaşan kadın siyasetçilerin sürekli bir şekilde erkek devletin saldırılarına maruz kalması olağan bir hal almıştır. Demokratik halkçı siyasete gönül vermiş kadınlar ya cezaevlerindedir ya da haklarındaki davalar ve üstlerindeki devlet müdahaleleriyle çalışamaz kılınmak istenmektedir. Siyasetle bağlantılı olarak askeri alanda da kadınların varlığından duyulan rahatsızlık faşist rejimi kadın öncüleri hedefleyen askeri stratejiye yöneltmiş durumdadır. Rojava'da gerçekleşen ve kadının öncülük ettiği devrime yönelik saldırılarının kadın özgürlük mücadelesinin, değerlerinin sistemleştiği bir alana saldırı olduğu, bu anlamda kadına yönelik en komple saldırı olduğu aşikardır. Türkiye'deki AKP-MHP faşizminin Rojava düşmanlığının kadın düşmanlığı ile iç içe olduğu, kadının özne olduğu bir toplumsal sisteme karşı tahammülsüzlüğü bilinmektedir.

Bununla birlikte AKP'nin öncülük ettiği siyasi-askeri yapının kadınları kendisine mahkum ederek, erkek iktidarına dayalı toplum için nesne kadınlar ürettiği, bu kadınları medya aracılığı ile model olarak sunduğu da görülmek durumundadır. Bu anlamda kendi kadın modeline dayalı zihniyet inşasını çok yönlü olarak geliştirmektedir. Sosyal ve siyasal yaşamda bu kadını görünür de kılmaktadır. AKP'nin oy tabanında yaygın bir kadın kitlesi vardır. Kendisine bağladığı kesimlere ele geçirdiği imkanların bir kısmını vererek kemik tabanını güçlendirmektedir. Bu kadınlar kendisini daha güvende hissetmektedir. Kadınların ve toplumun güvenlik kaygısını bio iktidarcılık zemini kılmıştır.

Tüm bu savaş politikalarına rağmen kadın gerçekliğinin bütünü açısından faşist sistemin sonuç aldığı söylenemez. 2018 yılı bu anlamda kadınların çok yönlü direnişleri ile geçmiştir. Afrin direnişinden başlayarak kadınlar yıl boyu eyleme geçmiştir. Kürt kadının özgürlük çizgisi öncülüğünde gerçekleşen mücadele tüm yetersizliklerine rağmen gerilememiştir. Kadınlar toplumsal-siyasal alanda çok yönlü söylem ve eylemlerini gerçekleştirdikleri gibi, 8 Mart ve 21 Mart gibi mücadele günlerinde sokakları ve meydanları doldurmuştur. Erken seçim ile Türkiye ve Kürdistan toplumunun iradesine müdahale etmek isteyen rejime Kürdistan kadını geçit vermemiş, derin yurtseverliğin sembolü olarak topluma öncülük etmiş, iradesine sahip çıkmıştır. Her ne kadar sembolik düzeye indirgense de Türkiye meclisine en fazla kadın vekili seçerek kadının demokratik siyaset çizgisine sahip çıkmıştır. Benzer bir durum Türkiye'deki çeşitli kadın çevreleri açısından da geçerliliğini korumuştur. Ekonomik kriz ve açığa çıkardığı sonuçlara en radikal tepkiler kadınlardan geldiği gibi gelişen grevlerde kadınlar ağırlıklı olarak yer almış, işten çıkarılmalar karşısında tepkisiz kalınmamıştır. Kadına karşı şiddet ve saldırılar karşısında kadınlar bilinçlendikleri oranda klasik ailenin çözülüşü ortaya çıkmıştır. Devletin buna bulduğu tedbir nafaka davalarında görüldüğü gibi kadını erkeğe mahkum eden kararların çıkartılması olmuştur. Buna rağmen kadınların erkek karşısındaki konumunda ciddi bir eşitlik, özgürlük arayışı olduğu söylenebilir. Yaygın boşanmaların altında bilinçli yada bilinçsiz olarak böyle bir tutum olduğu açıktır. 25 kasım kadına karşı şiddetin mahkum edildiği bir gün olarak yaygın eylemselliklerle karşılandı. Kadınların erkek egemenliğine karşı mücadele istemlerini ve iradelerini parçalı da olsa açığa çıkarmayı bir kez daha başardı. Birleşik kadın mücadelesinin bu istem ve iradeyi örgütlü kılma ile başarıya ulaşacağı açıktır.


Askeri açıdan da kadınların savunma eylemlilikleri yoğun olarak gelişti. YJA STAR gerillalarının öncülük ettiği eylemlerin toplum ve mücadele güçleri üzerindeki manevi etkisi, düşman saldırıları karşısında genel motivasyonu sağlamada üzerine düşen rolü oynadı. Kadın gerillaların duruşu, Afrin ve diğer sahalarda olduğu gibi toplumdaki kadının da kendi değerlerini savunacak öz savunma birimlerinde yer almasının önünü açtı. Bu temelde Kürt ve Arap kadınlarının öz savunma örgütlenmelerinde gelişme yaşandı. Bu durumun başta Bakur Kürdistan olmak üzere Ortadoğu genelinde yaygınlaştırılması sorunu Kadınların Birleşik Devrimci hareketi açısından en temel görev durumundadır.


2019 yılına Türkiye ve Kürdistan zindanlarında kapsamlı bir direniş eylem planlamasıyla giren Kürt kadınlarını ve devrimcileri selamlıyoruz. Yeni yılı böyle bir mücadele duruşuyla karşılayan kadınlar 2019 yılında faşizme karşı direnişte özne pozisyonunu güçlendirerek sürdürecektir. Geride bıraktığımız yıl kadınların karşı karşıya kaldığı saldırılar karşısında öz savunma örgütlenmelerinin geliştirilmesini önemli bir görev olarak ortaya çıkarmıştır. Birleşik kadın mücadelesi her sahada çok yönlü geliştirilerek kadınlar erkek şiddetine karşı kendini savunacaktır. Kendini savunan kadın, başta ülkesi, özgürlüğü, geleceği olmak üzere kendisinin olan her şeyi savunmayı başaracaktır.

Bu temelde 2019 yılında tüm kadınları bu temelde kendini savunmaya çağırıyor, bunun en devrimci eylem olduğunu belirtiyoruz.