Emperyalist Küreselleşme
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Program Maddelerine Ekler


* Uluslararası tekellerin ve bunların en büyükleri olan dünya tekellerinin üretim, ticaret ve sermaye ihracında, bütünleşik dünya pazarı üzerinde tam hakimiyet kurmasıyla karakterize olan, üretim sürecinin de küreselleştiği, spekülatif sermayenin toplam sermaye hareketi içinde belirgin konum kazandığı, uluslararası tekellerin ve emperyalist devletlerin dünya pazarı üzerinde şiddetli bir rekabete giriştikleri ve bu rekabet temelinde dünyayı yeniden paylaşma mücadelesine giriştikleri, yeni sömürgeciliğin, daha ağır bir boyunduruk biçimi mali ekonomik sömürgeciliğe dönüştürüldüğü bugün, bu ayırt edici özellikleriyle dünya kapitalizmi emperyalizmin bir evresine, emperyalist küreselleşme evresine ulaşmıştır.
* Devrim, emperyalist zincirin en zayıf halka ya da halkalarında patlak verebileceği gibi, emperyalist kapitalizmin günümüzde ulaştığı düzey, bölge devrimleri olanağını da yaratmıştır. Aynı durum, tek tek ülke devrimlerinin bölge devrimlerine ve dünya devrimi dalgalarına dönüşmesinin nesnel koşullarını olgunlaştırmakta, birçok ülkede birbirini tetikleyen devrimler olasılığını güçlendirmektedir.
* Emperyalist küreselleşme evresinde proletaryanın safları genişlemiş, enternasyonal kimliğinin maddi zemini güçlenmiş, kol ve kafa emeğinin toplumsal konumları arasındaki fark zayıflamış, proletarya ile nüfusun proleter olmayan ezilen ve sömürülen emekçi katmanları birbirlerine daha fazla yakınlaşmış, işçi sınıfının diğer ezilenleri kendi programı etrafında birleştirme olanakları güçlenmiştir.

 

Tanım ve değerlendirmeler


1) 20. yüzyılın ilk yarısında tek tek ülke pazarlarından oluşan dünya ekonomisi, bugün uluslararası tekellerin egemenliğinde bütünleşmiştir. Bu durum, dünya pazarı üzerinde hakimiyet kavgasına, sermayenin devasa boyutlarda merkezileşmesine ve bölgesel bloklaşmalara yol açmaktadır.
2) Emperyalist küreselleşme döneminde üretimin dünyasal çapta örgütlenmesi, işgücünü de uluslararası düzeyde toplumsallaştırmıştır. Böylece kapitalist üretim biçiminin tüm temel çelişkileri uluslararasılaşmış, dünya çapındaki sorunlar haline gelmiştir.
3) Uluslararası tekeller 20. yüzyılın birinci yarısında da vardı, ama tek tek ülkeler ve dünya ekonomisinde belirleyici konumda değildiler. Bugün ise, uluslararası tekellerin en büyükleri birer dünya tekeline dönüşmüş olup, dünya ekonomisinin temelini oluşturmaktadır.
4) Günümüzde, mali sermayenin sınai sermaye üzerindeki üstünlüğü kesin egemenliğe varmış, bunun sonucu olarak mali ve spekülatif sermaye yatırımları büyük oranda genişlemiş, spekülatif sermaye hareketi, mali sermayenin karakteristik bir özelliğine dönüşmüştür.
5) Tek tek ulusal pazarların yerini bütünleşmiş bir dünya pazarına bıraktığı, bu pazarda da rekabetin giderek 200 dünya tekeli arasında şiddetlendiği, devlet aygıtlarının dünya tekellerinin emrine verildiği, uluslararası burjuva hukukun buna göre düzenlendiği emperyalist küreselleşme evresinde, gerek emperyalist ülkeler arası ilişkiler, gerekse mali-ekonomik sömürge ülkelerin emperyalist ülkelerle ilişkileri bütünleşmiş dünya pazarı gerçekliği koşullarında şekilleniyor.
6) Emperyalist küreselleşme evresinde, üretimin uluslararasılaşması ve ekonomik bütünleşme eğiliminin ilerlemesi, ulus devletin maddi temelini daraltıyor. Ekonomik bütünleşme süreci ve uluslararasılaşma gerçekte ulusal sınırlarla bağdaşmaz, tüm ulusal ekonomilerin karşılıklı "bağımlılığını" getirir, uluslararasılaşan toplumsal üretimi birlikte planlayıp, üretici güçlerin gelişmesi önündeki engelleri kaldıracak "enternasyonal devlet" biçimlerini gerektirir.
Ancak sermayenin ve üretimin mülkiyetinin özel nitelikte olması, uluslararası tekellerin doğdukları ulus devletleri korumaktan öte, dünya çapında politik ve askeri açıdan güçlendirmelerini kaçınılmaz kılıyor. Özel mülkiyet düzenine bekçilik görevi, içte işçi sınıfına karşı burjuvaların egemenliğini koruyan burjuva ulus devleti güçlendirmeyi ve uluslararası tekellerin dünya çapındaki egemenliği ve rekabeti için, emperyalist ulus devletleri politik, askeri açıdan güçlendirmeyi koşullandırıyor.
Her uluslararası tekelin ve dünya tekelinin merkez karargahı, merkez üssü, tekelin menşei olarak geldiği kendi ülkesidir. Uluslararası tekeller arasındaki şiddetli rekabet, kapitalist devletlerin, savaş ve ittifak politikalarının ana dinamiğidir.
7) Emperyalist küreselleşme koşullarında, antiemperyalist mücadele ile antikapitalist mücadele, proletaryanın demokratik ve sosyalist görevleri daha fazla içiçe geçmiştir. Demokratik devrimlerin hızla sosyalist devrimlere dönüşmesinin maddi koşulları olgunlaşmıştır.
Üretimin dünya çapında örgütlenmesi ve üretici güçlerin dünya ölçeğinde toplumsallaşması, buna karşın üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin bir avuç dünya tekelinin elinde yoğunlaşması sınıflar arası eşitsizliği derinleştirmekte, emek-sermaye, devlet-halk çelişkilerini dünya çapında keskinleştirmektedir. Bu aynı koşullar sosyalizmin maddi teknik temelini bir başka deyişle toplumsal devrim koşullarını dünya çapında elverişli hale getirmektedir.
8) 2007-2008'de patlayan dünya ekonomik krizi, kapitalizmin varoluşsal krizinin şiddetli bir dışavurumudur. Sermayenin üretici güçleri geliştirme yeteneğini yitirmesi, dolayısıyla tarihsel varoluş temelinin çözülmesinde karşılık bulan bu durum, burjuva üretim ilişkilerinin ekonomik, politik ve ideolojik krizini ifade eder.
Kapitalizmin varoluş krizi, sermaye üretimine dayalı toplum biçiminin daha fazla sürdürülemeyeceği bir noktaya vardığını, kapitalizmin tarihsel miadını doldurduğunu ve insanlığın sırtındaki bu kamburun proletarya önderliğindeki sosyalist devrimler yoluyla bir an önce sökülüp atılmasının zorunlu olduğunu, bunun başarılamaması halinde burjuvazinin işçi sınıfı ve ezilenleri çok daha barbar ve onur kırıcı koşullara mahkum edeceğini gösterir.
9) Bu koşullar altında "dünyanın bütün işçileri ve ezilenleri birleşin!" şiarının yükseltilmesi, diğer ezilen ve sömürülen kesimleri işçi sınıfının önderliği etrafında birleştirme olanaklarını değerlendirmek bakımından önemlidir.